Archive for Mart, 2010

YABANCI.. – CHARLES BAUDELAIRE

YABANCI

– En çok kimi seviyorsun esrarengiz adam , söyle? Babanı mı , anneni mi, kız ya da erkek kardeşini mi?

– Ne babam var benim, ne annem, ne de kız ya da erkek kardeşim.

– Arkadaşların ?

– Anlamı , bugüne değin bana öylesine yabancı bir sözcük
kullanıyorsunuz ki.

– Memleketin?

– Hangi enlemde olduğunu bile bilmem.

– Güzellik?

– Zevkle kabulümdür, tanrıca ve ölümsüz.

– Altın ?

– Allahtan nefret ettiğiniz denli siz, nefret ederim adından.

– Peki ! ne seversin öyleyse sen , garip yabancı?

– Bulutları severim.. Geçen bulutları.. İşte orada.. Harikulade
bulutları!

CHARLES BAUDELAIRE

(Paris Sıkıntısı..)

(Çeviri : Reha Yünlüel)

Günün repliği : ‘Ken Katagiri’den..(CROWS ZERO)

(‘Ken Katagiri’ ve arkadaşları..)

‘..bir filmi izlerken en azından bir sahnede üzerinizden kamyon geçmiş gibi olmuyorsanız o benim filmim olamaz..’ – TAKASHI MIIKE 

Takashi Miike , Takashi Kitano’ya nanik yapmaya devam ediyor..

Aylakadamız var oldukça Takashi Miike ile Crows Zero ve şaka bir yana tabii ki Takashi Kitano kendisine hep yer bulacak Aylakadamız’da..

Evet evet yanlış okumadınız , Takashi Miike ve Crows Zero , Albert Camus’nün Yabancı’sıyla , Birhan Keskin’in Kaktüs and Teksas’ıyla , Baudelaire , Rimbaud , Truffaut , Godard , Cioran , Ken Loach , Ritsos , Arkadaş Zekai Özger , Nilgün Marmara, Sait Faik , Yusuf Atılgan , Nazım Hikmet’le  ve tüm aylak paylaşımıyla hep yan yana olacak..

 

Kim ne derse desin Crows Zero bir manifestodur , bir masaldır ; şiddeti kanıksamış daha doğrusu kanıksatılmış bu dünyaya bir manifestodur.. Herkes şiddet içerdiği ve gençleri kavgaya , şiddete özendirdiğinden bahsediyor.. Ama bir şeyi es geçiyorlar : günümüzde hayat , nefes alabilmek zaten en büyük kavga.. Ve Crows Zero dayanışmanın , birlik olmanın , direnmenin güzelliklerini gösteriyor bir masalın , bir ütopik dünyanın içinde.. 

Günün repliği de Crows Zero’dan :

 

REİS YAZAKİ : – kişisel bir şey olarak görme bunu..

sadece bir örnek !

Ken !

Huzur içinde yat !

 

KEN : – Genjiiiiii ! Uç ! Genji.. Genji.. Genji..

Lanet olsun Genji !

Keşke seninle karşılaşmamış olsaydım..

O zaman hayatım…………’

BULAMAM.. – Yılmaz Odabaşı

BULAMAM

Her ateş bir kül, bulur elbet kendine;
Her yeşil bir dal,
Her su bir damla,
Her ateş bir kül,
Her takvim bir yıl bulur elbet kendine!
Her yangın bir duman,
Her öğrenci bir okul,
Her artı bir eksi,
Her yol bir taşıt,
Her soru bir yanıt,
Her ressam bir tuval,
Her kış bir ayaz,
Her kitap bir okul,
Her şarap bir adam bulur kendine;
Yeter ki şarap, şarap olsun içen çıkar…
Her deniz bir martı,
Her ömür bir tufan,
Her rüya bir uyku,
Her nota bir şarkı,
Her mezar bir ölüm,
Her ağaç bir kök,
Her dağ bir duman,
Her güneş doğacak bir kuytuluk bulur ya kendine,
Bulur ya; ben senden başka sen bulamam
B u l a m a m !

YILMAZ ODABAŞI

(Yönetmen : Majid Majidi – Film : BARAN..)

Günün Şarkısı : KISS ME..- SIXPENCE NONE THE RICHER

Günün şarkısı SIXPENCE NONE THE RICHER grubunun KISS ME şarkısı.. Bu şarkıya ilk çektikleri klibi büyük usta FRANÇOIS TRUFFAUT’nun hatırasına ithaf eden grubun şarkısını yandan müzik kutumuzdan dinleyebilirsiniz..

KISS ME

 

kiss me out of the bearded barley.
nightly, beside the green, green grass.
swing, swing, swing the spinning step.
you wear those shoes* and i will wear that dress*.

oh, kiss me beneath the milky twilight.
lead me out on the moonlit* floor.
lift your open hand
strike up the band and make the fireflies dance,
silver moon’s sparkling. so kiss me.

kiss me down by the broken tree house.
swing me upon its hanging tire.
bring, bring, bring your flowered hat.
we’ll take the trail marked on your father’s map.

oh, kiss me beneath the milky twilight.
lead me out on the moonlit floor.
lift your open hand
strike up the band and make the fireflies dance,
silver moon’s sparkling. so kiss me..

SIXPENCE NONE THE RICHER

‘Ey Türk Faşisti..’ – AZİZ NESİN

 

‘..Ey Türk Faşisti!
Birinci vazifen Türk matbaalarını yıkmak, makineleri ısırmak, demirleri dişleyip duvarlara saldırmaktır. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegane temeli, gazeteleri çamurlara serip, üzerlerinde ağzın köpürünceye kadar tepinmektir. Bu temel partinin hazinesidir..

Bir gün nümayiş yapmak için emir alırsan, bütün polisleri yanı başında bulacaksın.

Meydanlarda, kitaplarını yaktığın, namuslu insanlar, bütün dünyada eşi emsali görülmemiş şekilde işkenceye tabi tutulabilirler. Emniyet müdürlüğümüzde dövülebilir. Demir ahmet tarafından sövülebilir. Bütün malları mülkleri zaptedilmiş, matbaaları yakılmış, gazeteleri kapatılmış, evleri tarumar edilmiş , çoluk-çocuğu dağıtılmış , haneleri işgal, kendileri perişan edilmiş olabilir.

Bütün bu şartlardan daha elim ve daha vahim olmak üzere, Amerika’dan borç dahi alınabilir. hatta bu borç alınan paralar ziyafetlerde yenebilir.

Ey faşist yumurcakları ! İşte bu ahval ve şerait içinde dahi bütün bu yapılanları kafi görmeden, vazifen matbaaları yıkmak, makineleri ısırmak, namuslu vatanperverleri parçalamaktır. Muhtaç olduğun kazma, balta halk partisinin ambarlarında mevcuttur..’

Zincirli Hürriyet sayı -1 / 5 şubat 1948

Aziz Nesin ustanın ‘Tan Gazetesi baskınından’ sonra kaleme aldığı yazıdır yukarıdaki yazı.. Rivayetlere göre sonranın ‘büyük demokratları’ Süleyman Demirel ve Turgut Özal’da bu baskında yer almıştır (bunu yazanlardan birisi de ‘Can Baba’dır).

Altmış yılı aşkın zaman geçmiş ‘Tan Gazetesi baskının’ üzerinden ama faşistler aynı hızdalar bazı farklarla : her yerdeler ve kılık değiştirmişler.. ‘İçinde yaşamayı seçtiğimiz hapishanelerimizde’ (Doris Lessing) bile rahat , huzur , nefes alma hakkı vermiyorlar.. Mevcut egemenler ya da egemen olmak isteyenler insanlar kendi istedikleri tarzda yaşasınlar , düşünsünler istiyorlar.. Hepsi yalancılar , doğuştan yalancılar..  (‘..insanlar kahramanları oynuyorlar ; çünkü korkaklar… azizleri oynuyorlar ; çünkü kötü ruhlular.. suikastçiyi oynuyorlar ; çünkü yanı başlarındaki komşularını öldürmek için yanıp tutuşuyorlar.. insanlar oynuyorlar ; çünkü doğuştan yalancılar..’ – J. P. SARTRE)

İnanmıyoruz hiçbirinize.. Rahat bırakın bizi  ‘içinde yaşamayı seçtiğimiz hapishanelerimizde’..

Hiçbir duvar insanlığı sonsuza kadar hapsedemez , özgürlük düşüncesine hiçbir zaman sonsuza kadar gem vurulamadı , gem vuramadı.. Egemen güçlerin ya da egemen güç adaylarının ‘rıza üretim aygıtları’ , propaganda makineleri ve borazancıları da sonsuza kadar kandıramayacaklar insanlığı ‘demokrasi yalanıyla’..     

Yanı ba-şı-mız-da , her yer-de-ler.. Muhabbet ustası , güzel insan Hasan Işık üstadın dediği gibi ‘Hepsi arkadaşımız , hepsi …’

Bir kez daha burada güzel insan Ingeborg Bachmann’ın sözünü tekrarlayarak bitireceğim : ‘..Faşizm , atılan ilk bombalarla başlamaz , her gazetede üzerine bir şeyler yazılabilecek olan terörle de başlamaz. Faşizm , insanlar arasındaki ilişkilerde başlar , iki insan arasındaki ilişkide başlar..’