Sen bu hayattaki en değerli dostumsun , arkadaşımsın . İyi ki varsın , iyi ki doğdun . Gözlerinden gülümsemeler hiç eksin olmasın .
BLACKHAWK
Sen bu hayattaki en değerli dostumsun , arkadaşımsın . İyi ki varsın , iyi ki doğdun . Gözlerinden gülümsemeler hiç eksin olmasın .
BLACKHAWK
‘..işitmek istemeyenden ,
daha kötü sağır yoktur..’ – vladimir ilyich lenin
(fotoğraf : ‘les quatre cents coups..’ / ‘dört yüz fırça darbesi..’ – François Truffaut..)
TÜNEL
Yürüdüğüm yollar yormadı beni,
kendimi öldürmek için
kurduğum planlar işe yaramadı,
hiç eksilmedim, çoğalmadım hiç
unuttum çıplağında öldüğüm geceyi.
Bir içağrısı gibi buldum kendimi
ne kaçtım cinayetinden ne öldüm
ortada bir kan vardı, üşüyordu, ıssız..
Bir tünelin uğultusunu taşıyarak içimde
acının içinden geçtim,
yol boyunca zamanın parçalarında
bir ürperti saydılar beni
oysa bir iki sessizlik dışında, yekpare,
soğudum, üşüdüm
kendi çukurunda buz tutan suyu,
yolun kederini anladım…
BİRHAN KESKİN
(Kim Bağışlayacak Beni , Birhan Keskin , Metis yayınları , 2005)
yarın doğum günüm 31 mart , ertesi gün de yine doğum günüm 1 nisan.. arka arkaya benim iki doğum günüm var.. şaşırmayın öyle işte.. ben zaten şaşırmışım.. günün şarkısı da kaygısızlar’dan , taaaaaaaa 1968 yılından : ‘şaşırdım..’
bu sene doğum günlerimin şarkısı : ‘şaşırdım’ olsun istedim..
‘şaşırdım’ en başta ‘ikizime’ ve bana , sonra sizlere doğum günlerimin hediyesi olsun..
saçma sapan yoğunluğumdan ve hayatımın tamamen kontrolden çıkmasından dolayı doğum gününü unuttuğum ‘reis’ triplerde günlerdir.. ‘reis’ dolandığı yerlerden çıkarsa ve şarkıyı müzik kutumuza eklerse bir süre dinlersiniz ‘şaşırdım’ şarkısını kaygısızlardan..
(gerçi doğum gününü benimle geçirmeyip daha nezih , elit ve neşe saçan saçan şahsiyetlerle geçirmeyi kendisi tercih eden ‘reis’ o gün ateş alıp kaçmıştı yanımızdan.. tercihler bizi bağlamaz ; kalplerimizin kıçı başı zamana , duruma , akara göre oynamaz.. ama sineye çekeriz her türlü tercihleri gözlerimizde yaşlarla.. ‘bitmesin dertler..’)
neyse şarkı kısa , net ve yeterince anlamlı.. bulutların üstünden daha da yukarılara doğru çıkarıyor.. fakat sizler dinleyince çıkamıyorsunuz da ‘meursault’ size cevap versin : ‘farketmez..’
‘..tükendim büyük korkulardan.. tükendim her gün ağlamaktan.. tükendim hep seni anmaktan.. durdum anıların yorgunluğunda..’
Crockett..
ŞAŞIRDIM..
şaaaşırdım
şaaaşırdım
seni kaybettiğim gün
şaaaşırdım
ismi-ismi-ismini unuttum..
bu hayat boş , nasıl söylesem..
artık düşünmekten çok yoruldum,
ismi-ismi-ismini..
sevgiler boş , nasıl söylesem..
artık yaşamaktan pek yoruldum
sıkıldım yalnız yaşamaktan
sıkıldım bitmeyen kavgadan
sıkıldım eskiyen dünyadan
durdum anıların yorgunluğunda
tükendim büyük korkulardan
tükendim her gün ağlamaktan
tükendim hep seni anmaktan
kaldım bunalımlar karanlığında
ismi.. ism.. sessiz.. bunalıml..
karanlığı.. geçmez.. mutlulu..
geçmez.. sonund.. geçmez..
şaaaşırdım..
ne çıkar, düşse yıldırımlar ?
ne çıkar , yağmasa yağmurlar ?
ne çıkar , olmasa sabahlar ?
ömrüm boyunca gülebilir miyim ?
‘yaşadım’ diyebilmeliyim
‘yaşadım’ diyebilmeliyim
‘yaşadım’ diyebilmeliyim
yıllar sonra
yıllar sonra
hep o mutluluklarla
şaaaşırdım..
şaaaşırdım..
..
KAYGISIZLAR..
subcomandante marcos’tan seçmeler..
‘çocukluktan.. ailemizde kelimelerin özel bir yeri vardı.. dünyaya kelimelerle yaklaştık.. daha erkenden , annem ve babam bize başka şeylerin sırlarını açığa çıkaran kitaplar verdiler.. bir şekilde , dilin sadece bir şeyleri iletmek değil , aynı zamanda bir şeyleri kurma aracı olma işlevinin farkına vardık.. bizim için bu bir görevden çok , bir haz gibiydi..’
subcomandante marcos..
‘.. önce latin amerika’nın yükseliş dönemi başladı.. gabrial garcia marquez , carlos fuentes , monsivais , vargas llosa sadece bir kaçıydı.. bize onları okuttular.. o zamanlar eyaletlerin nasıl olduğunu anlatmak için ‘yüzyıllık yalnızlığı’ okuttular.. artemio cruz’un ‘ölümü’nü , meksika devrimi’nde ne olduğunu anlatmak için okuttular.. dias de guardar’ı orta sınıflarda ne olduğunu anlatmak için okuttular.. la cuidad y los perros’a gelince bu , bizim portremiz gibiydi.. sadece biraz çıplak halimizle.. daha sonra shakespeare geldi.. sonra cervantes , sonra garcia lorca , sonra da şiir zamanı.. alfabeden edebiyata oradan teorik ve siyasi metinlere gittik , ta ki liseye gidene kadar..’
subcomandante marcos..
‘.. ben genç ve güzelken entelektüeller bir yayın organının etrafında gruplaşıp , kök salıp , oradan ölümlülerin cahil dünyalarına hakikati öğretmeye soyunuyorlardı.. o günlerde onlara elit entelektüeller deniliyordu ve onlardan etrafta çok vardı ; çünkü dergiler ve ideolojik eğilimler modaydı.. bu yayınlar sanki sadece yayınlayanlar tarafından okunmak için yayınlanıyordu.. ‘editöryel masturbasyon’ diyor ‘lucha’.. sen zavallı masum dünyalı , eğer onların sırça kulelerine dokunmak istersen bir diken tarlasından geçmek zorunda kalıyordun..’
subcomandante marcos..
‘..eski geleneksel disiplin içinde yer alan ‘ya bizimlesin ya da ölüsün’ düşüncesine çok fazla vurgu yapamazsınız.. kimsenin tırmanamayacağı kadar yüksek bir yere koymamalısın basamakları , herkesin kendi yetenekleri dahilinde katılabileceği kadar yer açabilmelisin ki , daima insanları birbirine bağlayan şeyin arayışı içerisinde olasın..’
subcomandante marcos..
‘..alkolizm oranını sıfıra düşürdük.. buradaki kadınlar , alkolün sadece erkeklerin karılarını ve çocuklarını dövmelerine yaradığından şikayetçiydiler.. böylelikle içmenin tamamen yasak olması için emir vermişlerdi.. bu yasaktan en fazla yararlananlar kadınlar ve çocuklardı ve bundan en fazla zarar görenler işadamları ve hükümetti..’
subcomandante marcos..
(‘Subcomandante Marcos’ – Nick Henck , Çeviri : Eylem Kaftan , Timsah Kitap , Kasım 2008..)
‘..dışı kırmızı , içi beyaz bir turp gibiyim , doğurgan ; bütün ihtimallere ve imkanlara açık..’ – Subcomandante Marcos
‘bağışlanmış özgürlük tutsaklıktır..’ – ALEKOS PANAGOULIS
ALEKOS PANAGOULIS , ALEKO.. aklımdan hiç çıkmayan güzel insan.. insanlık onurunu her şeyin önünde tutan ve yunanistan’da darbe yapıp terör estiren albaylar cuntasının liderine karşı suikast girişiminde bulunurken tutsak düşen ve tutsaklığı sırasında uğradığı insanlık dışı tüm işkencelere rağmen cuntacılara karşı nefretini hep haykıran ALEKOS PANAGOULIS yıllar süren tutsaklığından sonra ilerde hayat arkadaşı da olan ORIANA FALLACI’ya verdiği mülakattan bazı bölümleri aşağıda okuyabilirsiniz.. tamamını okumak ve bu eşsiz insanı daha yakından tanımak istiyorsanız kitabı bulmak zorundasınız.. daha önce de ALEKO’yla ilgili ufak bir yazı çıkmıştı ‘aylakadamız’da 31 Temmuz 2009’da.. onu da sayfalarımız arasında bulabilirsiniz.. ‘aylakadamız’ var olduğu sürece ALEKOS PANAGOULIS devamlı burada ve hep bizimle olacak..
Crockett..
‘.. o gün yüzü on kez çarmıha gerilmiş bir isa yüzüydü ve gerçek yaşı olan otuz dördün üstünde görünüyordu.. solgun yanakları daha bu yaşta kırışıklıklarla dolmuştu.. kara saçlarının arasında ak tutamlar vardı.. gözleri bir çift melankoli oyuğuydu.. yoksa öfke mi ? güldüğü zaman bile güldüğüne inanmıyordunuz.. üstelik bu çok kısa süren zoraki bir gülüştü – bir tüfek patlaması gibi.. dudakları anında gene acı bir büzülmeyle kilitleniyordu..’
Oriana Fallaci , ‘Alexandros Panagoulis’ için yazıyor..
(Tarihle Söyleşiler , Oriana Fallaci , Çeviri : Gökçin Taşkın , Can yayınları , 1987..)
‘..yıllar sonra dışarıya ilk çıkışım hiç olağanüstü değildi.. kör oluyor gibi oldum.. o beton mezardan dışarı çıkmayalı yıllar olmuştu.. güneşin ne olduğunu unutmuştum ve dışarıda kızgın bir güneş vardı.. güneşi duyumsayınca gözlerimi kapamak zorunda kaldım.. sonra yeniden biraz açtım , yalnızca biraz ve yarı kapalı gözlerle ilerledim.. biraz ilerleyince çevremdeki açık alanı fark ettim.. açıklığın ne olduğunu artık unutmuştum.. hücrem bir buçuğa üçtü ; ve içinde yalnızca iki buçuk adım atabiliyordum ; en fazla üç.. yeniden açıklığa çıkmak başımı döndürdü.. içimde fırıl fırıl dönen bir atlıkarınca var gibiydi; sendeledim ve az daha düşüyordum.. şimdi bile yüz metreden fazla yürürsem yoruluyorum, dengem bozuluyor..
dediğim gibi hayır olağanüstü olmadı.. bana inanamasan da umurumda değil ; ya da umurumda , aldırma, o güneşte o boşlukta ilerlemek için korkunç çaba harcadım.. ve birden bire o güneşte , o boşlukta bir leke gördüm.. sonra bu leke bir insan topluluğuna dönüştü.. o gruptan bir karartı ayrıldı.. ve bana doğru geldi ve yavaş yavaş o karartı annem oluverdi.. anneme sımsıkı sarıldım..’
Alexandros Panagoulis..
(Tarihle Söyleşiler , Oriana Fallaci , Çeviri : Gökçin Taşkın , Can yayınları , 1987..)
‘..bu benim duruşma sırasında söylediğim ve uluslararası kızılhaç’a da bildirdiğim bir olaydır.. bunu yapan , işkencecilerimden ‘babalis’tir.. beni çırılçıplak o demir karyolaya bağladıktan sonra erkeklik organımdan idrar yoluna ince bir tel soktu.. iğne gibi bir şey.. öbürleri açık saçık şeyler söyleyip bağrışırken , ‘babalis’ sarkan telin ucunu çakmağıyla ısıtıp kızdırdı.. korkunçtu.. bana hiç değilse elektrik şokları uygulamadılar diyebilirsin.. hayır , çünkü onu nasıl yapacaklarını bilmiyorlardı.. ama sana bu anlattığım şeyi yaptılar ve işkenceden söz ederken hangisinin en kötüsü olduğuna nasıl karar verebilirsin ? on ay eli kelepçeli kalmak , on ay diyorum , gece gündüz , bu da bir işkence değil midir.. on ay gece gündüz.. yalnızca dokuzuncu ayın başında bileklerimi birkaç saat için çözdüler.. cezaevi doktorunun ısrarı üzerine sabahları iki üç saat.. ellerim şişmişti , bileklerim kanıyordu ve yer yer irinli yaralar açılmıştı..’
Alexandros Panagoulis..
(Tarihle Söyleşiler , Oriana Fallaci , Çeviri : Gökçin Taşkın , Can yayınları , 1987..)
İKİ MUHTEŞEM KİTAP..
son haftalarda kitapçı seferlerimi arttırdım.. seni arıyorum gittiğimiz kitapçılarda.. ama yoksun yoksun.. çok sevdiğin , alıp okşadığın göğsüne bastırdığın kitapları alıp açıyorum , açarken kitapları senin onları ilk gördüğün sırada attığın çığlıkları duyuyor kulaklarım.. ama yoksun.. yoksun işte.. oysa o kadar çoğaldı ki seninle paylaşmak istediğim kitaplar..
bilirsin kutsal bir ibadet gibidir benim kadıköy kitapçılarında fink atmalarım.. kitapçılarda çalışan kendinden bezmiş kızlar hep onlara aşık olan saftiriğin biri zanneder her gün dükkanlarını ziyaret eden beni.. ama bilmiyorlar ki kendimi tamamen unutuyorum kitapların arasında.. o kadar çok kitap , binlerce.. ama kendimden kaçan kendime bile yetişemezken ben gücüm yetmez ki bu kadar kitaba.. hepsini içime almak , içime almak içime almak ve hepsini okumak , hepsinin içindekileri bilmek istiyorum , anlatılanlarda kaybolmak yitip gitmek istiyorum.. kitapların kokularıyla boğulmak , yapraklarının hışırtılarıyla uyumak istiyorum.. ama bilmiyorlar işte çalışanlar.. kim bilir nasıl da dalga geçiyorlardır.. olsun varsın dalga geçsinler kitapların peşinde koşmaya devam.. hem sen dersin ya ‘boşver kafaya takma , o insanlar biz varız diye varlar..’
kitaplar.. öyle güzel , öyle iyi.. ve de masum , saf ve temizler ki.. onlarsız bir dünyaya kaç gün dayanabilirdim.. bana okumayı ve kitapları bu kadar sevdiren özellikle babama sonra anneme ve gülsan hocama nasıl teşekkür etsem azdır..
işte sensizlikte sığındığım tek yer kitapçılar.. her girdiğim yerden muhakkak birkaç tane yeni arkadaşla çıkıyorum.. eve geliyorum yeni arkadaşlarımı orada onları bekleyen binlerce arkadaşla tanıştırıyorum , yanlarına bırakıyorum birbirlerine alışsınlar diye..
bu hafta aldığım onlarca arkadaşımın arasından iki kitabı paylaşmak istedim.. özellikle ‘çıplak şölen’in 50. yıl özel baskısı.. ‘çıplak şölen’i yıllar önce ilk defa david cronenberg’in aynı adlı filmiyle tanımıştım.. uçuk kaçık bir filmdi , hayatımda böyle bir film görmemiştim.. ama sürükleyici olduğu kadar kapkara bir dünyaydı anlatılan.. sonra hemen kitabını edinip okudum.. kitabı okuyunca film daha da anlaşılır bir hal aldı.. işte ‘william s. burroughs’un bu başyapıtını ‘versus kitap’ , kitabın 50. yılı anısına özel bir baskısını yapmış , yeni bulunmuş bazı metinlerin eklemesiyle.. o kadar da özenli ve güzel bir tasarımı var ki çok çekici.. hemen kaptım tabi.. o gece gittim eve , önce cronenberg’ten çıplak şöleni izledim tekrar , sonra açtım kitabı daldım gittim.. neyse uzattım yine , kısa keseyim diğer kitapta kafka’yla ilgili muhteşem bir çalışma.. adı bile hemen kitaba saldırıp almanıza yol açıyor..
okuyup , iyi kaybolmalar dileğiyle..
Crockett..
ÇIPLAK ŞÖLEN / NAKED LUNCH –WILLIAM S. BURROUGHS
Kitap Arkası :
‘Beat kuşağının kutsal kitabı… Başlığı Jack Kerouac önermişti: Çıplak Şölen.. Herkesin her çatalın ucunda ne olduğunu gördüğü, donmuş bir an..’ Asla unutamayacağınız bir ziyafet..
‘Beat Kuşağı yazarlarının en tehlikelisiydi William S. Burroughs.. Anarşinin çift taraflı ajanı, konformizmin ve hükümetlerden afyona her türlü kontrol odağının yılmaz düşmanıydı..’
Rolling Stone..
‘Burroughs bize, birer hapishane haline gelmiş yaşamlarının duvarlarını durmadan yıkmaya çalışan bir karakter kadrosu sunar; bu karakterler sistemin gerçeğini az çok görürler ama bağımlılık onları yerlerinden kımıldayamaz hale getirdiğinden ondan kaçamazlar. Bağımlıların dünyasında kaybolurken, zaman zaman uyuşturucu dünyasının paranoyak hayallerinin, iktidar sistemlerine karşı bireysel iradenin özgürlüğünü öne sürerken sayıkladığımız avutucu yalanlardan daha gerçekçi olabileceğini üzüntüyle idrak ederiz..’
‘Ölmeden Önce Okumanız Gereken 1001 Kitap’tan
Kitabın iç kapağından :
‘Burroughs , Jonathan Swift’ten sonra gelmiş en büyük satir yazardır..’
Jack Kerouac
‘Burroughs en önemli romanına Çıplak Şölen adını koymuştu ki bundan kastı , çatalın ucunda görülendi.. Burroughs , muazzam zengin yazan bir yazar ve her kitabı bize çatalın sonundakini gösteriyor : gerçeği..’
J.G. Ballard
‘Burroughs , üstünde normal tümcenin parçalandığı , gökselliğin yere konmaya çabaladığı , okurun ödünü kedinin fareninkini patlattığı gibi patlatan tümüyle sıra dışı , zamandan ve uzamdan arı , yepyeni bir yolda yürüyor..’
Anthony Burgess
‘Yabani ve ölümcül güldürüsüyle müthiş güzel ve çılgınca seçkin bir roman.. deha tarafından ele geçirildiği kabul edilebilecek tek Amerikan romancısı..’
Norman Mailer
‘William Burruoghs , kapıyı kıran adamdı.. onu okuduğumda ne hakkında ve nasıl yazılabileceğine dair tüm görüşlerim değişti.. İnsanların zihnindeki insanlık kavramını genişletiyordu..’
Lou Reed
William S. Burruoghs :
Romancı , öykücü , denemeci , eleştirmen ve ressam William Seward Burroughs II (1914-1997) 1950’lerde yaygınlaşıp edebiyattan kültüre birçok alanda büyük etki yaratmış , Amerikan değerlerine başkaldırı, uyuşturucularla ve farklı cinsel yolarla deneyimleri ile nam salmış , doğu kültürü temelli Beat Kuşağı’nın Allen Gingsberg ve Jack Kerouac ile birlikte en önemli üç yazarındandır.. 1959 tarihli başyapıtı Çıplak Şölen , sadece aynı akımın en önemli üç kitabından biri (diğer ikisi Uluma – Allen Gingsberg , Yolda – Jack Kerouac) değil , aynı zamanda 20. yüzyıl edebiyatının doruklarındandır..
Çıplak Şölen – William S. Burroughs , Versus Kitap , 384 sayfa , Şubat 2010..
……
HAYATINIZI MAHVETMEDEN ÖNCE NEDEN KAFKA OKUMALISINIZ , JAMES HAWES
Kitap Arkası :
‘Kitaplarını okusun okumasın, herkes Kafka’yı tanır. Fotoğraflarındaki o düşünceli yüzde devlet dairelerinin yoğun sıkıntısı, kâbus gibi yaşanan dönüşümler, Holokost’un habercisi esrarengiz bir ifade vardır. Yaşadığı dönemde dehası şimdiki kadar anlaşılamamış bu adam, tarihin eşsiz karakterlerinden biridir.
Bütün varsayımlara, söylenenlere karşılık Franz Kafka kızları, genelevleri ve pornoyu severdi. Önemli bağlantıları olan bir milyonerin oğluydu ve günde yalnızca altı saat çalışarak iyi para kazandığı bir işi vardı. Prag’ın Almanca konuşulan seçkin sınıfına sadakatle bağlıydı, hatta eserleri daha o zaman edebiyat çevrelerinde kabul görüyordu.
Hayatınızı Mahvetmeden Önce Neden Kafka Okumalısınız, onun yalnız, değeri bilinmemiş, cinsellikten korkan biri olduğu hurafelerini çürüten, Franz Kafka’nın gerçek kimliğini bütün çıplaklığıyla gözler önüne seren, başarılı bir çalışma.
James Hawes, tarihin önemli bir yanlışını düzeltirken mütevazı bir öneride de bulunuyor: Hayatınızı çarçur etmeden önce Kafka okuyunuz !’
James Hawes :
Romancı ve Kafka üzerine çalışmalar yapan bir akademisyendir. A White Merc with Fins, White Powder Green Light, My Little Armelite ve Speak for England adlı romanların yazarıdır. Hawes, Oxford’da lisans eğitimini sürdürürken, Kafka’nın Şato romanının orijinal müsveddelerini inceleme fırsatı bulmuştu.
Kitaptan :
“Kafka’nın ünü tuhaftır. Dante, Shakespeare, Goethe, Keats, Flaubert, Dickens, Çehov, Proust hepsi kendilerinden alıntı yapılan yazarlardır. Geçerli olan onların sözcükleridir, zaten arkalarında yalnızca sözcükleri bıraktıkları için bu durum oldukça mantıklı görünür. Kafka’nın sözcükleri, onun seviyesindeki herhangi bir yazarınkilerden muhtemelen daha az alıntılanmaktadır. O dünyada kurduğu hayallerle ünlüdür…”
Hayatınızı Mahvetmeden Önce Neden Kafka Okumalısınız (Why You Should Read Kafka Before You Waste Your Life) , James Hawes , Çeviri : Suğra Öncü , Sel Yayıncılık , 245 Sayfa , Mart 2010.
Défilé des âmes..
‘and the tears that will weep today
will all be washed away
by the tears that will weep again
tomorrow..’ – nick cave (papa won’t leave you henry)
(bugün akacak gözyaşların yarın akacak gözyaşlarınla yıkanacak..-nick cave / papa won’t leave you Henry..)
günlerdir canım yazmak istemiyor.. bir ara bir veda yazısı koymak bile istedim siteye.. sonra ‘reis’e büyük ihanet olur dedim , yapamadım.. yapamadım.. yapamadım.. ya-pa-mam da.. her ne kadar o ‘indirimler başladığından satışlarda’ olsa da..
aslında yazmak istediğim o kadar çok şey var ki aylardır yazmak isteyip de yazamadığım : (kendisi kızar ama gerçek bu) tanrılarımdan olan büyük üstad ve insanüstü varlık majid majidi hakkında , zeki demirkubuz hakkında , david cronenberg hakkında , julio medem hakkında , bir sürü yeni film ve yeni kitap hakkında , emrah serbes ve kitapları hakkında , murat menteş’in yine bir başyapıt olan kitabı : ‘korkma ben varım’ hakkında uzun bir yazı , tindersticks ve onlarca konu hakkında hakkında hakkında.. ama öyle bir bezginlik , isteksizlik var ki üzerimde nefes almak bile zor geliyor.. bugün öğlen , sona ve sınıra artık geldiğimi hissettim bir an.. neyse kısacası her şeyin sonundayım ve nereye , ne zamana kadar giderim bilmem göreceğiz..
cumartesi günü nefes alma sıkıntısı içinde işte böyle otururken elimin altındaki müziklerden yine rastgele bir albüm seçtim.. ‘Défilé des âmes’ grubunun ‘lust n stone’ albümüydü elime gelen.. black metal ve folk rock tarzında bir müzik yapıyorlar diye okumuştum bir yerlerde.. ama kardeşim boş lakırdıları geçsinler geçsinler geçsinler.. ‘Défilé des âmes’ grubu öyle güzel bir müzik yapıyor ki.. kendimden çok uzaktayken biraz daha uzaklaştım.. niye daha önce bu gruba rastlamadım , niye önüme çıkmadılar , neden.. o kadar yakın geldiler ki bana.. sonra araştırdım yunanlı bir grupmuş ‘arkidişlerimiz’ yani..
‘manos 6’ grubun vokallerini yapmakla beraber , akustik gitar ile elektro gitarı da çalıyor.. alex , kostas , ‘manos V’ , christos a , ioanna , viki grubun diğer elemanı yiğitler..
O kadar güzel şarkılar ki ayrım yapamayacağım şarkılarda ama ‘doors to undefeated’ , ‘mushrooms’ ve ‘august’ şarkıları özellikle ön plana çıkıyor..
boş boş yazmayayım artık.. edinin ve dinleyin bu grubu mutlaka.. internetteki kopyalarından da sakının..
Crockett..
NINJA ASSASSIN / NİNJANIN İNTİKAMI..
Yönetmen : James Mcteigue
Senaryo : Wachowski Kardeşler , Matthew Sand , J. Michael Straczynski
Müzik : Ilan Eshkeri
Yapım : 2009 , ABD , Almanya
Süre : 116 dakika..
Türü : Aksiyon , dram , gerilim , macera..
Oyuncular :
Sung Kang
Naomie Harris
Rain
Ben Miles
Rick Yune
senaryosu ve yapımında wachowski ‘kardeşlerin’ isminin bulunduğu sıkı bir film NINJA ASSASSIN.. yönetmenliğini ise JAMES MCTEIGUE yapıyor filmin.. MATRIX’te yardımcı yönetmenlik yapmış olan JAMES MCTEIGUE’nın ilk uzun metrajlı filmi hatırlarsınız ‘V for VENDETTA’ydı..
dünyanın en ölümcül suikastçılarının yetiştirildiği kimsenin varlığından bile emin olmadığı gözlerden uzak bir dağ başında yaşayan OZONU klanının en cesur ve en yetenekli suikastçılarından ‘RAIZO’nun , klanın başkanına ve klana başkaldırmasını konu alıyor film..
ozonu’ların lideri , raizo’nun en sevdiği arkadaşını acımasızca herkesin önünde cezalandırıp öldürmüştür.. bunun intikamını almak için bir gün başkaldırır ve kanlı savaşına başlar..
ozonu klanı uluslararası tüm cinayetlerde başroldedir.. para ve altın karşılığı bu suikastları gerçekleştirmektedirler.. klana en ufak bir itaatsizlik ve ihanetin cezası kalbin yerinden sökülmesidir..
raizo’nun , eski ustasına ve ninja arkadaşlarına karşı mücadelesinde uzun ve zorlu olduğu kadar çok kanlı bir yolu vardır..
filmin alışıldık , klişe bir senaryosu olabilir.. ama ben kimsenin beğenmediği dövüş sahnelerini ve başroldeki oyuncunun performansını çok beğendim.. görsel efektler de dozunda kullanılmış.. kanlı bazı sahneler , hele hele filmin başlangıcında bir sahne var ki aklınızı alabilir.. bu yüzden midenize ve kalbinize güveniyorsanız bu heyecan dolu macerayı kaçırmayın..
Crockett..
filmden replikler :
‘-bence hangi yöne doğru büyüyeceğine ağacın kalbi karar vermeli..
– ağacın kalbi yoktur..
– her varlığın kalbi vardır..
-benim kalbim yok..
– senin de atan bir kalbin var raizo..’
‘-acı zayıflık getirir.. unutma sadece zayıflığın olduğu yerde acı vardır..’
SU YANINDAKİ PARKLAR
Başlar yalnızlık ve gece ,
Önce denizden.
Ya parktayız , ya meyhanede;
Bir parça daha harcarız gençliğimizden..
Görünmez caddeler ışıktan
Görünmez karanlıkta parklar.
Tam içilecek zamanıdır şarabın,
Kadınların en güzel saatidir,
Bir garip hali vardır insanların..
Yosun kokusu, rüzgar ,
Gezinirken duyduğumuz..
Hava sıcak mı sıcak,
Temmuz..
Uzanır kırlara doğru
Yalnızlığı olan.
Bu saatte sessizlik acıdır,
Gelecektir parka yalnızlığı duyan..
EDİP CANSEVER
HOŞLANDIĞIM KADINLAR
Ne yapsam neye benzetsem;
Bu mahzun halimi.
Aşıklık değil benimkisi,
Yolculuk değil,
Neyi duysam hüzünlenirim,
En ufak şeyi, rüzgarı bile.
Kimseye benzemez gülmem konuşmam,
Kimseye benzemez hoşlandığım kadınlar,
O kadınlarki rüzgara verip saçlarını,
Resimlerde yaşayan,
Şiirlerde yaşayan..
EDİP CANSEVER
(Şairin 19 yaşında yayınladığı ‘İKİNDİ ÜSTÜ’ adlı ilk şiir kitabından , 1947 yılı.. ‘Sonrası Kalır’ 1. Cilt , Nisan 2005 , Yapı Kredi Yayınları..)
KADEH
Burası dalyan kahvesi
Ortalık süt mavisi
Apostol bu ne biçim meyhane
Tabağımda bir bulut
Kadehimde gökyüzü
OKTAY RİFAT
BANA BENZER
Bana benzer bacalar aşkla tüten,
Kaçırırlar Gece’den düşlerini.
Üstümdeki çardak ve bu dal benden,
Gökyüzü bahçem, bulutum kan rengi.
Şarabım bir sabra erişmiş küpte,
Bir elim ay, bir elim körpe güneş,
Bir göl gibiyim akşamlara dönmüş,
Yıldızları kendinden daha dipte.
OKTAY RİFAT