Archive for Şubat, 2010

UN PROPHÉTE / YERALTI PEYGAMBERİ.. – JACQUES AUDIARD

Un Prophéte  (A Prophet) / Yeraltı Peygamberi (2009) – Jacques Audiard

Yönetmen : Jacques Audiard

Senaryo : Jacques Audiard , Tohmas Bidegain , Abdel Raouf Dafri , Nicolas Peufaillit

Tür : Drama , cinayet , gerilim..

Oyuncular : TAHAR RAHIM (Malik El Djebena) , NIELS ARESTRUP (Cesar Luciani) , ADEL BENCHERIF (Ryad) , HICHEM YACOUBI (Reyeb) , REDA KATEB (Jordi)

Süre : 155 dakika..

Yapım : Fransa , İtalya , Korsika..

 

AYLAKADAMIZ :

Altı yıllık hapis cezasını çekmek üzere bir Fransız hapishanesine giren MALIK DJABENA (Tahar Rahim oynuyor) henüz 19 yaşındadır.. Kimsesiz , okuması yazması olmayan  MALIK DJABENA hapishanedeki diğer mahkumlara göre çaylak ve güçsüzdür.. Arapların ve Korsikalıların çoğunlukta bulunduğu hapishane , Korsikalılar örgütlü bir çete olduklarından sayıca üstün Araplardan daha güçlüdürler ve tüm cezaevine hükmetmektedirler.. Cezaevi personeli bile Korsikalı çetenin yanındadır.. Korsikalıların lideri CESAR LUCIANI (NIELS ARESTRUP) bir gün MALIK DJABENA’yı sıkıştırır ve ona hem kendinse hizmet etmesini emreder hem de bazı illegal işlerde onu kullanacağını söyler.. MALIK DJABENA verilen hizmetçilik görevlerine itiraz etmez fakat cinayet ve diğer suçları işlememek için direnir ancak Korsikalıların lideri MALIK’i öldürmekle tehdit eder ve türlü eziyet ve işkenceyle MALIK’e ilk cinayetini işletir.. Bir ARAP olmasına rağmen KORSİKALILAR’la haerket eden MALIK Arapların tepkisini çeker ve onlarla bir çok kere karşı karşıya gelip çatışır.. Ancak zamanla örgüt içinde ve cezaevinde üst kademelere yükselen MALIK yavaş yavaş yeraltı dünyasının karışık ve tehlikeli dünyasında kendi acımasızlığıyla nam salar..

CANNES FİLM festivalinde Büyük Jüri Ödülüne layık görülen ‘Un Prophéte’ yönetmen   Jacques Audiard’ın Kalbim Bir An Durdu (De Battre Mon Coeur S’est Arrete) adlı filminden sonra sinema dünyasında hızlı yükselişinin devam ettiğini gösteriyor.. ‘Un Prophéte’ bir çok otorite tarafından da 2009’un en iyi filmi gösteriliyor..

(Fotoğraf : Jacques Audiard..)

Sürükleyici ve her anı gerilim dolu bu filmi kaçırmayın , kendinize bir güzellik yapın , bulun ve izleyin..

Günün Şarkısı : LA LUNA.. – SERDAR ATEŞER..

Aylakadamız’da 04 Ekim 2009 da LA LUNA şiirine , BEKLE DEDİM GÖLGEYE romanı ve filmine değinmiştik..

Ve yine tekrar ‘LA LUNA’dayız.. Yine ‘LA LUNA’.. ‘ÇOK GEÇ ÇOK GEÇ ARTIK’ diyor SERDAR ATEŞER.. Ümit Kıvanç’ın BEKLE DEDİM GÖLGE’ye adlı romanındna uyarlanan ATIF YILMAZ’ın yönettiği 1990 yapımı BEKLE DEDİM GÖLGE’ye filminin unutulmaz şarkısı.. LALE MÜLDÜR’ün ‘LA LUNA’ şiirinden bestelenen ‘LA LUNA’ filmin içinde ayrı bir yeri var.. Filmi izlerken kalbinize bir ağrı olarak saplanıveriyor şarkı.. Film Müzikleri AYŞE TÜTÜNCÜ ve SERDAR ATEŞER imzalıydı.. Müzik kutumuzdan bu eşsiz şarkıyı ve yine SERDAR ATEŞER’den İstemeyerek şarkısını da dinleyin ve SERDAR ATEŞER’in ‘Avdet Seyri’ (KALAN Müzik , 2002) albümünü satın alın.. ÜMİT KIVANÇ , LALE MÜLDÜR , ATIF YILMAZ , AYŞE TÜTÜNCÜ , SERDAR ATEŞER’e sonsuz teşekkürlerimizle..

LA LUNA

bana zaman ve la luna
her şey gitti bak
her şey ağlayarak gitti
sular soğudu
bir kurban düşüyor şimdi aramıza la luna
üçümüzden biri kurban
serin bir çizgi çekiliyor gökyüzüne
çok geç çok geç artık

terkedip gidiyor beni teker teker bütün güneşlerim
bir daha hiç dönmeyecekler mi yaşamıma
alnımdan fırlayan bir kartal yarıp
geçiyor göğü
görünmez bir çarkın çıldırtıcı gürültüsü
duyuluyor bir yerlerden

uzak anılar
yengeçler gibi
çıkıyorlar bir gün batımına

son güneşler son güneşler de düşüyor
bak
tüm metal dairelerinle sen çıkıyorsun yaşamıma

görünmez güçlerle
karanlık ve anlaşılmaz acılarla, uyandırdığın,
tıpkı kendin gibi,
korkutucu gözüküyorsun
sende hiç insani bir şey yok mu la luna

her şey mümkün açıklanabilir gözükse de
bir şeyler kenetlenmiş bir yerlerde
sen yine de gel imparator, gece
ve beni al son bir kez karanlık gözlerine

saçımı ör eskil bir anahtarla la luna
yüzümü yaralarımı sar sarmala
çaputlar ve karalarla la luna
beni o yabanıl şölene hazırla
karanlık duvarlardan geçen siluetler gibi
lacivert geceyi bekleyen buzdan çiçekler gibi
belirsiz bir denizi tarayan bir fener gibi
uzayda gümüş bir sarkaç gibi sallanan
darağacındaki adam.
bir keşiş, bir lehimli
adamotu büyütüyor gözyaşlarından…

isli bir camın altından geçirilen
zehirli bir duman gibi
bulutlar, senin üstünden, kayıyor
kayıyor, la luna, başlar ve sonlar

bana zaman ve la luna
biraz zaman
duyayım bir kez daha o selenli liri
ve sirenleri, mor şarkılarıyla, uzaklardan…

ŞİİR : LALE MÜLDÜR

SÖYLEYEN : SERDAR ATEŞER

(Albüm : AVDET SEYRİ , KALAN MÜZİK / 2002..)

İSTEMEYEREK 

kırarız birbirimizi
incitiriz
ahhhh istemeyerek
istemeyerek

seviliriz reddederiz
severiz istenmeyiz
ahh istemeyerek

değişmek gerek oysa
büyümek gerek
düşlerimiz çocuk, kendimiz çocuk
kaç aşktan
kaç dostluktan
kaç oyundan kovulduk
istemeyerek

kötü değiliz
belki mızıkçıyız biraz
yalancı neşeler saçma düşlerle avunduk
kızdık mı
küstük mü
hırçınlaşırız..

SÖZ : MURATHAN MUNGAN

BESTE : SERDAR ATEŞER

SARHOŞUM.. – BEDRİ RAHMİ EYÜBOĞLU

SARHOŞUM

Sarhoşum çok şükür dilediğim kadar
Bir ben yok artık benden içeri
Onunla göz göze diz dizeyiz
Sarhoşum, sarhoşum, sarhoş
Çok şükür bir bizeyiz.

Sarhoşum
Caddenin göbeğine oturmuşum
Aklıma eserse sırt üstü yatabilirim
Nara atabilirim
Kem gözler umurumda değil
Ben kendi gözlerimden kurtulmuşum.

Sarhoşum, sarhoşum, sarhoş
Doğrudur
Bırakın bağırayım avazım çıktığı kadar
Görüp göreceğim rahmet budur.

BEDRİ RAHMİ EYÜBOĞLU

(Resim : Bedri Rahmi Eyüboğlu..)

NOKTA.. – DERVİŞ ZAİM

NOKTA (2008)

 

Yönetmen : DERVİŞ ZAİM

Senaryo : DERVİŞ ZAİM

Yapımcı : DERVİŞ ZAİM , BARAN SEYHAN

Müzik : MAZLUM ÇİMEN

Oyuncular : HİKMET KARAGÖZ , MEHMET ALİ NUROĞLU , SERHAT KILIÇ , SETTAR TANRIÖĞEN , SONER KÖKKAYA 

Sinopsis : Bir zamanlar işlediği bir suç yüzünden azap çeken ve çektiği azaptan kurtulmaya çalışan bir adamın hikâyesini anlatıyor. Ahmet, yakın bir arkadaşının ön ayak olması ile tarihi değeri yüksek bir Kuran’ın çalınmasına istemeden bulaşır. Ancak kalkıştığı iş onu hiç istemediği bir noktaya sürükler. Geleneksel Osmanlı hat sanatının da dahil olduğu film, tıpkı bu sanat gibi tek ve kesintisiz bir plandan oluşuyor. Nokta, içeriğinde suç ve ceza, görev ve sorumluluk, kötülük, gelenekten yararlanma gibi konuları tartışmaya açıyor… 

NOKTA’NIN KAZANDIĞI BAZI ÖDÜLLER :

 

EN İYİ YÖNETMEN  : Antalya Altın Portakal Film Festivali , İstanbul Film Festivali , Bursa İpekyolu Film Festivali.. 

EN İYİ FİLM : Antalya Uluslararası Avrasya Film Festivali Eleştirmenler Ödülü , Kahire Uluslararası Film Festivali..

EN İYİ MÜZİK :  Antalya Altın Portakal Film Festivali , Adana Altın Koza Film festivali , Montpellier Uluslararası Film festivali..

JÜRİ ÖZEL ÖDÜLÜ : Antalya Altın Portakal Film Festivali.. 

AYLAKADAMIZ :

Cenneti Beklerken filminde minyatür sanatını , Filler ve Çimen filminde ebru sanatını filmine yediren DERVİŞ ZAİM son filmi NOKTA’da bu kez hat sanatıyla yoğurmuş filmini.. Cennet Beklerken’de minyatür sanatıyla insanları zaman ve mekanlar arası sürükleyen DERVİŞ ZAİM , NOKTA filminde boğazınıza bir yumru oturtuyor ve hat sanatıyla kalbinize işliyor.. Bir röportajında en çok Endülüslü bir hattatının hikayesinden etkilendiğini söylüyor DERVİŞ ZAİM..

Filmin müzikleri MAZLUM ÇİMEN imzalı ve filmi daha da yukarılara taşıyor.. Cenneti Beklerken’in film müzikleri de çok güzeldi.. Cenneti Beklerken’de müzikler sizi zaman ve mekan kavramlarını yok ederek kah atların üzerinde kah gökyüzünde kah suların üstünde sürüklüyor ama NOKTA biraz daha ileri çıkıyor müzikleriyle..

NOKTA’daki oyuncu kadrosu da tecrübeli oyunculardan oluşuyor.. Oyuncu performansları da film tek planda çekilmiş olmasına rağmen en üst düzeyde filmde..

DERVİŞ ZAİM , TABUTTA RÖVAŞATA filmiyle 1996’da akıllarımızı , kalplerimizi fethetmişti.. beş uzun metrajlı filminin hepsinde de başarılı işler çıkardı..

Aylakadamız der ki filmi izleyin ve müziklerini alın , kaçırmayın , aylakadamız garantisi veriyoruz pişman olmayacaksınız..

Norah Jones

 

Ünlü Hintli sitar sanatçısı Ravi Shankar’ın gayrimeşru kızı olarak New York’ta dünyaya gelen Jones, 5 yaşındayken kilise korolarında şarkı söylemeye başladı. Ardından piyano derslerine başlayan Jones,gençlik dönemi boyunca Billie Holiday ve Bill Evans dinledi.

15 yaşına geldiğinde annesi ile birlikte Dallas’ın merkezine taşındı. Burada Booker Washington yüksek okuluna yazıldı. Ve 16. yaşgününde ilk kez mikrofonun başına geçip, Billie Holiday’in “I’be seeing you” adlı parçasını seslendirdi.

Okumaya devam ederken 1996 yılında düzenlenen “Down Beat Student Music Awards” adlı yarışmada “En iyi caz vokalisti”, “En iyi özgün kompozisyon” ödüllerini elde etti. Aynı yarışmada ertesi sene ise bir kez daha “En iyi caz vokalisti” unvanını kazandı. Daha sonra Laszlo adlı bir grupla şarkı söylemeye başladı.

Okulun ardından Teksas Üniversitesi’ne kaydoldu. İki senelik Jazz piyano eğitiminin ardından, eğitimini yarıda kesip ilk önce Greenwich kasabasına ardından Manhattan’a yerleşti. 1999 yılının Aralık ayından itibaren İlhan Erşahin’in Wax Poetic grubu ile birlikte şarkı söylemeye başladı. Daha sonra Jesse Haris, Lee Alexander ve Dan Rieser gibi müzisyenlerle kendi grubunu kurdu.

Ekim 2000’den itibaren “Blue Note Records” şirketiyle çalışmalara başlayan Jones ve grubu, 2001’de “Blue Note” ailesine katıldı.

İlk başarısını Arif Mardin imzalı “Come Away With Me” albümle sağlayan Norah Jones, Ray Charles, Dolly Parton gibi usta isimlerle çalıştı. New Orleans Jazz Festivali’nde sahne aldı. Ardından gelen ikinci albümü “Feels Like Home” ve Ray Charles’la yaptığı düetiyle, 2005 yılında Grammy’lerine 3 tane daha ekledi.

Norah Jones, şimdilerde, küçüklüğünde dinlediği Billie Holliday, Ella Fitzgerald gibi isimlerle birlikte dünyanın en iyi caz kadın vokalistlerinden biri olarak anılıyor.

ALBÜMLERİ :

Come Away With Me
Feels Like Home
First Sessions
Live at the House of Blues (Chicago)
Live in Heineken Music Hall
Live In New Orleans (2003)
Live in Paris
Marian McPartland’s Piano Jazz (with Norah Jones)
New York City (with The Peter Malick Group)

AYLAKADAMIZ : Kendisi gibi sesi de çok güzel olan bu bayanı dinlemenizi tavsiye ederiz . Kulaklarınızın pasını sökeceğinden emin olabilirsiniz . Resmi sitesi için : http://www.norahjones.com adresini ziyaret edebilirsiniz .

Kaktüs and Teksas.. -BİRHAN KESKİN

KAKTÜS AND TEKSAS

 

1 

Size,

bu odanın alacakaranlığından,
okyanusundan, beni boğan dalgalarından,
tenimde kalan tuzundan ve
yastıklarda kuruyan gözyaşından
hiç bahsetmedim.
size,
nasılsın diyerek başlayan telefonlarınıza
(garip, tuhaf aslında)
beyaz bembeyaz tabiatımla
‘iyiyim’ diyorum.
yani aslında korkuyorum
bütün bunlar kıyamet
bütün bunlar cinnet
bütün bunlar cinayet demeye
bir daha düzeltilemeyecek sözler
söylemeye korkuyorum.

telefonla birlikte ışığı da kapatıp
bol şanslar deyişiniz, şanslar deyişiniz, deyişiniz
çınlarken içimde,
bunun beni ne kadar kırdığından
hiç bahsetmedim.
bahsetmediğim çok şey var daha
yaz çiçekleri, cam çiçekleri ölüyor
akşamın altını, gümüşe dönüyor
bunlar da önemli elbette
en az,
bana ihaneti öğrettiğiniz
bana kanatlarımı bıraktırdığınız kadar.

 

2
odadaki ışığı,
tenimdeki tuzu kırdım
yastıklarda kuruyan gözyaşını,
ufku
terk ettim.
söz kirlendi,
kendi uzayımda kendime
garsonluk etmekteyim.

3
sizinle yaşadığım her şey kıyamet,
sizinle yaşadığım her şey cinnet,
sizinle yaşadığım her şey cinayetti.
ruh kirlendi
kalbimin kenarında atını durduranlar için
akrep beslemekteyim 

BİRHAN KESKİN

(Kim Bağışlayacak Beni , Birhan Keskin , Metis yayınları , 2005)

Sen Benim Sarhoşluğumsun.. – NAZIM HİKMET

SEN BENİM SARHOŞLUĞUMSUN

sen benim sarhoşluğumsun
ne ayıldım
ne ayılabilirim
ne ayılmak isterim
başım ağır
dizlerim parçalanmış
üstüm başım çamur içinde
yanıp sönen ışığına düşe kalka giderim..

NAZIM HİKMET

İlkay Akkaya – Gelmedin Diye


01.İlkay Akkaya – Bir Yanım Mersin
Söz & Müzik: Yaşar Aydın
02.İlkay Akkaya – Gelmedin Diye
Söz: Ahmet Can Akyol Müzik: Yaşar Aydın
03.İlkay Akkaya – Bu Şehir
Söz & Müzik: Cengiz Akataş
04.İlkay Akkaya – Jiyan
Şiir: Cegerxwin Müzik: Hüseyin Aydın
05.İlkay Akkaya – Aşk Dinmemiştir
Şiir: Yılmaz Odabaşı Müzik:
06.İlkay Akkaya – Şekerli Su
Söz & Müzik: Ayhan Orhuntaş
07.İlkay Akkaya – Bir Özlemin İzdüşümü
Şiir: Şükrü Erbaş Müzik: Mehtap Meral
08.İlkay Akkaya – Acılara Tutunmak
Şiir: Hasan Hüseyin Korkmazgil Müzik: Ahmet Kaya
09.İlkay Akkaya – İstanbul’da Bir Yarim Var
Söz & Müzik: Yaşar Aydın
10.İlkay Akkaya – Kaynayan Kazan
Söz & Müzik: Anonim Yöre: Kırklareli
11.İlkay Akkaya – İçin Yanarken
Söz & Müzik: Yaşar Aydın
12.İlkay Akkaya – Nemi Nemi
Söz & Müzik: Marsel Halife Solist: Ali Nafile, İlkay Akkaya

Sanatçı : İlkay Akkaya
Albüm: Gelmedin Diye

Artvizyon Yapım ,11/02/2010

Albümün orjinalini alıp dinlemenizi şiddetle tavsiye ederiz  . Yaşar Aydın albüme damgasını yine vurmuş .

Max Manus

Yapım:
2008 ~ Almanya,  Danimarka,  Norveç
Tür:
Aksiyon,  Biyografi,  Dram,  Komedi,  Savaş,  Tarih
Yönetmen:
Espen Sandberg,  Joachim Roenning
Senaryo:
Thomas Nordseth-tiller
Yapımcı:
John M. Jacobsen,  Sveinung Golimo,  Petter J. Borgli
Görüntü Yönetmeni:
Geir Hartly Andreassen
Müzik:
Trond Bjerknaes
Süre:
1 saat 58 dk

2.dünya savaşında sobotajlar düzenleyerek adını duyuran Max Manus’un,bu dönemde geçen gerçek yaşam öyküsünü anlatılıyor.

Film için söylenecek yorum gerçekten savaş filmlerini seviyorsanız kaçırmamanızı tavsiye edebileceğimiz bir film . Teğmen Max Manus ‘ un ve arkadaşlarının Norveç için yaptıkları onurlu mücadeleyi izlemenizi tavsiye ederiz .

 

‘yazmak , ihanet ettiğimizde elimizde kalan son çaredir..’ – Jean Genet

‘..genelgeçer ahlak anlayışlarını, durmuş oturmuş olanları ve gelişmeyi , serpilmeyi engelleyenleri, hayatı engelleyenleri tabii ki aşmayı isterim.. ancak bir sanatçı hiçbir zaman tam olarak yıkıcı değildir.. ahenkli bir cümle kurma kaygısı bile bir ahlakı, yani yazarla muhtemel okur arasındaki bir ilişkiyi gerektirir.. okunmak için yazıyorum.. laf olsun diye yazılmaz.. her estetikte bir ahlak vardır.. bana öyle geliyor ki benim hakkımda, yirmi yıl önce yazılmış bir esere bakarak bir kanıya varıyorsunuz.. kendimle ilgili tiksindirici ya da göz kamaştırıcı ya da kabul edilebilir bir izlenim vermeye çalışmıyorum.. işimi yapıyorum..’ 

‘..uyuşturucu müptelalarına karşı neredeyse ta içimin derinliklerinden gelen bir nefretim var.. uyuşturucu müptelası bilinci reddeder.. uyuşturucu larvaya özgü bir durum yaratır : ben diğer yapraklar arasında bir yaprak, diğer tırtıllar arasında bir tırtılım, farklılaşmış bir varlık değilim.. evet uyuşturucu almayı denedim ve bu bana hiçbir şey sağlamadı, bir teslimiyet duygusunun sıkıntısı dışında.. hiç içki içmedim.. çünkü ben Amerikalı bir yazar değilim.. geçen akşam sartre ve simone de beauvoir’la yemek yiyordum, duble viski içiyorlardı.. beauvoir bana şöyle dedi : ‘her akşam alkolde azar azar yitip gidişimiz sizi ilgilendirmiyor çünkü siz tamamen yitmişsiniz..’ alkolle küçük çaplı kendinden geçmeler beni pek etkilemiyor.. ben uzun süredir uzun bir kendinden geçiş yaşıyorum..’

 ‘..hayır yalnızlıktan çıkmak için yazmaya başlamadım.. hayır çünkü beni daha da yalnız kılan şeyler yazıyordum.. hayır yazmaya neden başladığımı bilmiyorum.. derinde yatan sebepleri bilmiyorum.. belki de şu sebeptendir : yazının gücünün bilincine ilk kez , o sırlar amerikada bulunan bir alman kız arkadaşıma bir kartpostal gönderdiğim zaman vardım.. ona ne diyeceğimi pek bilemiyordum.. yazacağım yüzeyin beyaz pürtüklü bir görünüşü vardı, kar gibi biraz , ve bana hapishanede doğal olarak olmayan karı hatırlatana , noeli hatırlatan şey bu yüzey oldu ve arkadaşıma herhangi bir şeyden bahsetmek yerine mukavvanın niteliğinden bahsettim.. yazmamı sağlayan tık sesi, buydu.. harekete geçiren güç bu değildir şüphesiz, ama bana ilk özgürlük tadını veren bu oldu..’ 

‘karşıtlarım bir aziz camus’ye karşı çıkmazlardı.. neden azizi genet’ye karşı çıkıyorlar.. bakın.. çocukken devlet başkanı , general ya da herhangi başka bir şey olduğumu ya da olabileceğimi hayal etmem –hayal gücümü biraz zorlamadıkça- çok zordu.. bir piçtim, toplumsal düzende yer almaya hakkım yoktu.. ayrıksı bir kader istediğimde geriye bana ne kalıyordu.. özgürlüğümü , imkanlarımı ya da sizin dediğiniz gibi yeteneklerimi –yazarlık yeteneğimin olup olmadığını henüz bilmezken- azami kullanmak istediğimde ? bana bir aziz olmayı istemek kalıyordu , başka bir şey değil , yani insanın inkarı olmayı istemek..’

‘azizle suçlu arasındaki benzeşme : yalnızlık.. en büyük azizler , biraz yakından bakıldığında suçlulara benzerler, size de öyle gelmiyor mu ? azizlik korkutur.. toplumla aziz arasında görünür bir uyuşma yoktur..’

(piçlik , ihanet , toplumun reddi ve yazı ; madeleine gobeil ile söyleşiden.. / AÇIK DÜŞMAN , JEAN GENET , Metis yayınları ,1994..)

 

‘..yargıçların şöyle düşünmediği görülüyor : hapishaneye giden bir çocuk, orya döner çünkü kendi kendine şöyle der : sonuçta neden olmasın ? hapishaneyi tanımadıkça, oradan korkar.. oraya döndüğünde, kendi kendine şöyle der : dert değil , oraya dönebilirim.. hapishaneden , orayı tanıdığımız zaman , tanımadığımız zamankinden çok daha az korkarız..

Öyleyse ne yapmak istiyorsunuz , ya da namuslu insanlar veya hükümettekiler küçük suçluları topluma ‘kazandırmak’ – hep bu kelimeyi kullanırlar- istediklerinde ne yapmak istiyorlar.. onları hadım etmek istiyorlar.. nelerini hadım etmek , hangi şiiri ? içlerinde olan bir şiiri.. eğer hırsızlık yaptılarsa , küçük ya da büyük , aşırdılarsa, küçük ya da büyük , kaçtılarsa, serserilik yaptılarsa , on beş yaşındayken yapılanlar ve bu yüzden üç ya da altı ay ceza alınan şeyler , toplum size uymadığındandır. O halde onları ‘kazandırmak’ istendiğinde , bu yapılan hakaret gibi bir şey olmuyor mu?’

‘..bir şeyler kaybettiğim zaman, yazdığım ve yazmış olduklarımdan parasal kazanç elde ettiğim zamandı : bir tazeliği kaybettim kesinlikle.. bana biraz tazelik veren şey , eğer bir tazeliğim olduysa, güvensizlikti..’ 

‘gelişigüzel bir açıklamaya girişiyorum : yazmak , ihanet ettiğimizde elimizde kalan son çaredir.. size söylemek istediğim bir şey daha var : ancak serseri veya hırsız , kötü bir hırsız elbette , ama sonuçta hırsız olabileceğimi çok çabuk aşağı yukarı on dört , on beş yaşında öğrendim.. toplumsal dünyadaki tek başarım şu nitelikte idi , olabilirdi diyelim : otobüs biletçisi ya da belki kasap çırağı , ya da buna benzer bir şey.. ve bu çeşit bir başarı tiksindirdiğinden , sanırım çok genç yaşta kendimi , beni ancak yazıya vardırabilecek türden heyecanlara sahip olmak üzere eğittim.. eğer yazmak , tüm hayatınızı çizebilecek kadar güçlü heyecanlar ya da duygular duymak demekse , eğer sırf tasvirleri, anılmaları ya da tahlilleri sizi gerçekten izah edebilecek kadar güçlüyse , o zaman evet , yazmaya mettray çocuk cezaevinde ve on beş yaşında başladım.. yazmak , verilen sözün alanından kovulduğunuzda size kalan şeydir belki de..’

‘..size kara panterlerden bahsetmek isterdim, onlar abd’de çok önemli bir olayı, hem siyasi hem şiirsel bir olayı doğuran bir olgu değillerdi yalnızca.. metroda ya da asansörde uzun saçlılarla ve sakalılarla birlikte olan o zavallı beyazları düşünmek lazım , dikey saçları , yatay sakalları , kıvır kıvır mütecaviz saçları ve sakalları olan ve çekip gitmek isteyen ama gidemeyen beyazları kaşındıran erkeler ve kadınlar..

bir gün new york’a sekiz kilometre uzaklıktaki stony-brook adlı bir Amerikan üniversitesinde konuşma yapacaktım.. üniversite ormanın içindeydi, çok şirin bir köşe , arabadaydık, içinde panterler’in ve benim olduğumuz üç-dört araba vardı.. david’e bizimle geliyor musun dedim.. david hiç cevap vermedi.. ama sonradan şu cevabı verdi : ‘hayır , henüz çok fazla ağaç var..’ bu ancak amerikalı bir siyahın verebileceği bir cevaptı.. ona göre ağaç , her şeyden önce eskiden dalına zencilerin asıldığı bir bitkiydi..

Siyahlardan bana kalanlar mı ? Amerika beni birazcık ilgilendiriyorsa , siyahlar beyaz bir sayfanın üzerindeki siyah harfler gibi oldukları içindir.. onlar amerikanın solgun beyazları üzerindeki siyah harflerdir..’

(zaman, kutsal şey ; antoine bourseiller ile söyleşiden../ AÇIK DÜŞMAN , JEAN GENET , Metis yayınları ,1994..)

 

‘duyarlılık biçiminin ne olabileceğini size böyle belirtiyorum.. doğa beni kaygılandırıyordu. silitano’ya olan aşkım , mutsuzluğumun içine onun ansızın girişinin gürültüsü patırtısı, bilmiyorum başka neler, beni doğa güçlerine teslim etti.. ama bu güçler kötü huyluydular.. onları alıştırmak amacıyla içimde bulundurmak istedim. Her türlü acımasızlıklarından kaçınmayı reddettim; tam tersine bunca acımasızlıklarından ötürü onları kutladım , pohpohladım..’ 

‘geceleri kentte dolaşıyordum.. bir duvarın dibinde, rüzgardan uzak, uyuyordum.. tanca’yı düşünüyordum; yakınlığı beni büyülüyordu ; daha çok , hainler yatağı olan bu kentin çekiciliği de. mutsuzluğumdan kurtulmak için , soğukkanlılıkla yapabileceğim en cesurca ihanetleri icat ediyordum.. ‘

‘.. belki , ama hangi utanç pahasına , ruhumun içinin çürümüş olduğunu bildiğimi kabul ederdim, çünkü ruhum insanları burunlarını tıkamak zorunda bırakan bir koku çıkarırdı..’

‘..kendimle birlikte öyle bir üzüntü yükü taşıyordum ki , tüm yaşamım eminim başıboş dolaşmakla geçecekti.. serserilik benim için artık yaşamı süsleyecek bir ayrıntı değildi , bir gerçeklik olmuştu.. ne düşündüğümü artık bilmiyordum , ama tüm mutsuzluklarımı tanrıya sunduğumu anımsıyorum.. insanlardan uzak , yalnızlık içinde , sırf aşk, sırf yürekten bağlılık olmaya çok yakındım..

insanlardan o denli uzağım ki , demek zorunda kalmıştım kendime , artık onların yanına gitme umudum kalmadı.. onlardan tümüyle uzak olayım.. onlarla aramda daha az ilişki olacak ve beni küçük görmelerine karşılık, onlara olan aşkımı ortaya koyarsam, son ilişki de kopacak..

böylece , düşünceme yön değiştirterek, size acımamı veriyorum işte.. umutsuzluğum kuşkusuz bu biçimde dile gelmiyordu.. gerçekten de , düşüncelerimdeki her şey dağılıyordu , ama sözünü ettiğim bu acıma güneşin kavurduğu başımın içinde tam ve saplantılı bir biçim alan belirgin düşünceler halinde kristalleşmiş olmalıydı.. bezginliğim –bunun yorgunluk olduğunu sanmıyordum- dinlenmemi engelliyordu.. artık su içmek için çeşmelere gitmiyordum.. boğazım kuruydu .. gözlerim yanıyordu.. karnım açtı.. güneş sert sakallı yüzümde bakır renginde yansımalar yapıyordu.. kuru , sarı ve üzgündüm.. nesnelere gülümsemeyi ve onlar üzerinde düşünmeyi öğreniyordum..’

(Hırsızın Günlüğü , JEAN GENET , Ayrıntı yayınları ,1998..)