Archive for Ocak, 2010

AŞKLAR İÇİNDE..-EDİP CANSEVER

AŞKLAR İÇİNDE

‘..Pembeye dönük bir aydınlık, yağıyor usul usul
Bir poyraz çıktı hafiften, kuzeye çevrildi teknelerin burnu
Ve güneş kaydıkça kayıyor batıya doğru, birazdan kan kırmızı bir gök
buğulanacak
Birazdan kan kırmızı bir akşam yağmuru da dökülebilir
Neler olabilir birazdan
Bir uçak geçiyor yaldızdan bir iz birakarak
İçindeki mutlu yüzleri düşünüyorum
Bir hüzün basıyor gene, ne kadar istemesem de
Çabuk geçiyor
Nerede okumustum, hatırlamıyorum şimdi, biri mi anlatmıştı yoksa
Mahpusunu kıskanan bir gardiyani
Ve düşün sevgilim, mahpusunu kıskanan bir gardiyan düşün
Ne kadar acı bunlar
Kıskanıyorlar hepimizi ve kıskanacaklar
Güç iştir çünkü bir tarihi insan gibi yaşamak
Bir hayatı insan gibi tamamlamak güç iştir
Birazdan akşam olacak sevgilim
Bütün heybetiyle akşam olacak
Sevgilim, diyorum, oysa kimsecikler yok yanımda
Bilmiyorum kime sevgilim dediğimi
Bildiğim bir şey varsa
O kadar yeni bir anlamda söylüyorum ki bu kelimeyi
Unutup birden zamanı ve yeri
Onunla bir günü kutluyorum coşarak
Onunla bir günü kutluyoruz sanki..’

EDİP CANSEVER

(AŞKLAR İÇİNDE şiirinin son kısmı..)

SOAP KILLS..

SOAP KILLS

Yasmin Hamdan ve Zeid Hamdan’dan kurulu Beyrut / Lübnan kökenli bir elektronik müzik grubu SOAP KILLS.. Her ikisi de Beyrut’ta 1976 yılında doğmuşlar.. İkilinin hem soyadları ve hem doğum tarihleri aynı ama akraba değiller sadece güzel bir tesadüf..

Grup 1997 yılında kurulmuş. Arap müziğiyle elektronik müziğin harmanlanmasından çok yumuşak , güzel bir müzik yapıyor grup. Şarkılarının alt yapılarını çoğu zaman klasik arap müziğinin oluşturduğunu söyleyen SOAP KILLS sözleri bile çoğu zaman aynen kullandıklarını söylüyor.. Duygusal ve melankolik müziği birbirine aşıladıklarını , kendi müziklerinin batının Chet Baker’ı , Aphex Twin’i ile Mohammed Abdulwahab , Asmahan gibi Arap müziğinin klasik devlerinin müziklerinin bir bileşiminden oluştuğunu anlatıyor grup üyeleri.. 

  

Zeid ‘Yasmin çok mütevazi bir şekilde şarkı söylüyor’ diyor.. Müziklerinin ticari bir müzik olabilme ihtimalinin yüksek olmasına rağmen hiç bir zaman ticari müzik yapmayı düşünmediklerini , müzik tekellerine ve şirketlerine karşı müziklerini ilk olarak korsanlar ve internet sayesinde tanıttıklarını söylüyor ikili.. Önceleri Fransa’da daha çok tanınan grup sonraları tüm Avrupada ve dünyada tanınan bir grup haline geldi.. Paris ve Beyrut’ta yaşamlarını sürdüren ikili iki şehir arasında mekik dokuyor..

Cheftak , Juice , Le Zaalen , Zizi , Aranis , Tango , Follow ve özellikle Coit Me şarkılarını dinleyince mest olacaksınız.. Coit Me bir baş yapıt.. Zeid’in Coit Me mixi de güzel ama şarkının orjinali bir başyapıt , Yasmin’in sesi , performansı  insanüstü.. Bir başkaldırı , bir manifesto COIT ME.. 

  

Şu ana kadar beş albüm yapan grubun albümlerini tedarik edin , Yasmin’in sesinde ve grubun müziğinde dağılın toz olup uçun gidin gökyüzünde , pişman olmayacaksınız ‘aylak adam’ garantisi veriyoruz..

ALBÜMLERİ :  

Lost , 1997

Live at circus , 1999

Bater , 2001

Cheftak , 2002

Enta Fen , 2005

HUNGER..- Steve McQueen

HUNGER (AÇLIK)

 

1969 Londra doğumlu yönetmen Steve McQueen tarafından çekilen 2008 yapımı HUNGER (AÇLIK) filmi açlık grevinin 66. gününde 27 yaşında 5 Mayıs 1981’de hayatını kaybeden IRA’nın önderlerinden ve aynı zamanda İngiltere Parlamentosu milletvekili BOBBY SANDS’in hapishanedeki açlık grevi günlerini anlatıyor. Acımasız cezaevi koşullarında ve seçilmiş bir milletvekili olmasına rağmen uğradığı işkencelere , haksız hukuksuz insanlık dışı uygulamalara karşı başlatılan tüm eylemlerin ve grevlerin içinde yer alan BOBBY SANDS battaniye , yıkanmama ve tek tip kıyafet grevlerinden sonra açlık grevine başlamış ve grevin 66. gününde hayata veda etmiştir.

 

BOBBY SANDS bir milletvekili olmasına ve de seçildiği bölgede dönemin faşist ‘demir leydi’ lakaplı İngiltere Başbakanı Margaret Thatcher’dan daha fazla oy almasına rağmen tutuklanması ve cezaevinde maruz kaldığı şiddet , insanlık dışı uygulamalara karşı ödün vermeden direnmiştir. Direnişi ve savaşımıyla emperyalistlerin ‘demokrasi , seçim yalanlarını’ suratlarına haykırıp fırlatmıştır.

(Fotoğraf : Michael Fassbender ve Steve McQueen çekimler sırasında..)

Direnişlerinin hiçbir zaman kırılamayacağını söyleyen ve yaşamı pahasına insanlık onurundan taviz vermeyen büyük insan BOBBY SANDS’e günümüzden bir selam yolluyor yönetmen Steve McQueen.. BOBBY SANDS’i MICHAEL FASSBENDER film boyunca büyüyen bir oyunculukla canlandırıyor. (MICHAEL FASSBENDER Alman bir baba ve İrlandalı bir annenin 1977 doğumlu çocuğu..)

 

İzlemek için yürek isteyen ve mutlaka izlenmesi gereken bir film HUNGER.. Özcan Alper’in SONBAHAR’ının hemen ardından gösterime giren HUNGER , YUSUF ve BOBBY SANDS’in aralarında yıllar olmasına rağmen insanlık onuru için direnişlerin hep sürdüğünü bizlere bir kez daha gösteriyor.

 

Çok sert, eğilip bükülmeden dosdoğru bir anlatımı olan  HUNGER cezaevi koşullarının zorluğu , yapılan işkenceler , mahkumlara uygulanan acımasız şiddet , ve cezaevi koşullarında tüm bu olumsuzluklara karşı sürdürülen direnişi anlatıyor.. Yönetmen   Steve McQueen ilk uzun metrajlı bu filminde o günleri sert ve sağlam bir sinema diliyle bizlere sunuyor..   

 

BOBBY SANDS :

‘..zafere yaklaştıran bir gün daha diye düşündüm. çok aç olduğumu hissediyorum. eskiye oranla iskelete dönmüştüm ama önemli değildi. çözülmemekten başka hiç bir şey önemli değildi. bir kez daha döndüm. soğuk çok etkiliydi. çözülmeyi reddeden tek bir cumhuriyetçi savaş tutuklusunun dayanma gücünü kıracak hiç bir şeyleri yoktu. tüm emperyalist cephaneliklerinde, diye düşündüm. ve bu çok doğruydu. direncimizi kırmayı başaramazlar ve asla başaramayacaklar. soğuktan donarak yeniden döndüm. kar, pencereden battaniyenin üstüne yağıyordu. ‘bizim de günümüz gelecek’ dedim kendi kendime..’

HUNGER

Yönetmen : Steve McQueen

Senaryo : Steve McQueen , Enda Walsh

Görüntü Yönetmeni : Sean Bobbitt

Müzik : Leo Abrahams

Yapım : 2008 , İngiltere , İrlanda , 96 dakika

Oyuncular : Michael Fassbender , Stuart Graham , Liam Cunningham , Helena Beren

Mendilimde kan sesleri .

“dağılmış pazar yerlerine benziyor şimdi istasyonlar
  ve dağılmış pazar yerlerine memleket
  gelmiyor içimden hüzünlenmek bile
  gelse de
  öyle sürekli değil
  bir caz müziği gibi gelip geçiyor hüzün
  o kadar çabuk
  o kadar kısa
  işte o kadar…”

Edip Cansever

kimi kıyıda kalmayı seçer…kimi kıyı olmayı

doğduğunda
göbekbağını kestikleri
o kör ve küflü jilet

ince kumdan ve külden
eleyerek yaptıkları o höllük

yanınsıra yürüyor bak

gör.. ve: de-be-len-me

ne kadar yeni şekiller
vermeye çalışsan da
saçına

hep aynı acıyor bak;
başındaki o taş o tahta o buğday
o eski gazoz şişesi
yaraları
sevgilin dokununca

yok yok.. pes et işte
çocukluktan sonra
su yok

boşuna kumaşlar, mevsimler
hediyeler, şehirler, sevgililer
giydirme ömrüne

sen gene aynı sensin
aynı sen kalacaksın

gör.. ve: de-be-len-me

aklının yüreğinin insafına sığınıp
yabancılaşmanın da taa
ötesine sıçradın

varoluş sebeplerini toprağa gömdün
battaniyeni çaldırdın
kaman ise kör

bak
herkesin suyuna
televizasyon
karışıyor da

kimileri
zemzem suyu’ yla
duş almış
gibi yapıyor

yok hayır..
intihar bir seçim değil
intihar hayata dahil

herkes tencere dibin kara
benim ki senden daha
nilgün mandela nelson marmara

gör.. ve: de-be-len-me

dön
dö-ne-bi-li-yor-san

o eski siyah-beyaz
çizgi filmlere…

o dünyayı yanlış anladığın
yeşil ahşap som son
an’ lara

annenin sevdiği yerlerin
ü-şü-yor

sevgilinin sardığı yerlerin su
top-la-mış

dünya bizi
zırılçıplak gördü ya

kimden
utanıyoruz

kül tablasın
izmarit dolu..

çevre werzalit
yapı naylon

akrep de kurbağa da
kendi içinde

iliş kelimelerin
sen kalan yerlerine

beğendiğin artizler
üç dört kat yaşına vardı

artık yeşil sahalarda
akranın futbolcu da
kalmadı

dokunduğun kadınlar
manş’ ı geçti de

ola ola veli oldun
ilkokula başlayan
fiyaskona

kimi kıyıda kalmayı seçer…
kimi kıyı olmayı

insan manalandırma küpü
eskiden ne denilmişse üstüne
derin manalar bulur da

ah insan yalnız
kendi is’ ini

seçemez

şimdi sen
cigarasız da
yapamazsın

saplarsın bu bahsi
gecenin şurası’ na

binersin bedenin
çürük çarık atına

ateş suyu ve tütün
almak için
kasabaya inersin

ah kimse kimseyi
aldatamaz ki

ah kimse kimseye
o kadar bol
gelmiyor ki

ismin doğal efekt’ in oluyor
hayattan çıkardığın
şırraak! sesin

beni gözümden düşür

insan bir mevsim üşümüşse
artık her mevsim
üşür

  
ah be çocuk
bazı insanlar
hiç karşılaşmamalı hayatta
ukte kalmalı…
gerçek;
baş ağrısıdır…

gör.. ve: de-be-len-me

Metin Üstündağ

Birtakım İnsanlar.. – SAİT FAİK ABASIYANIK

‘..şu karşıki sandalı görüyor musun? bakın sahile yaklaşıyor. onu yürüten şey nedir? kürekleri değil mi? ya şu uçan martılar! kanatları yolunsa artık uçabilir mi? düşünce de böyledir. dört duvar arasına kapatılmak istenirse kanatsız kuş, küreksiz sandal oluverir ve bütün manasını kaybeder..’

SAİT FAİK

‘yabancı bir yere ilk defa inip hiç lüzumsuz, manasız bir his duymadan, toprağa varsa bir battaniye atıp, yıldız seyretmeden, memleket, sevgili, ıvır zıvır düşünmeden uyumak..

belki böyle şey , iyi insanlara nasip oluyor.. belki biz, zayıf, karışık, kötü insanlar, yabancı bir yerde ağlamaklı oluyoruz..

insanların oturduğu , tarlaların yeşerdiği, çocukların oynadığı toprak, neden insanoğluna yabancı olsun? olmasın.yalnız anamızın babamızın , sevgilimizin , arkadaşımızın zincirlerine bağlıyız da , ondan bir türlü karışık hislerden kurtulamıyor, bir türlü rahat edemiyoruz..

bu zincirleri kırmalıyız. doğduğumuz yerden beş kilometre uzak da bir , beş yüz , beş bin kilometre uzak da bir olmalıdır. orada da , bulursak battaniyemizi, bulmazsak Allah’ın kuru otlarını toplayıp uzanmalıyız.. toprak kazmaya gelen rençberler uyuyor.. iyi basit, bağlarını koparmış insanlar her yerde uyuyabilirler.. kendimi o rençberlerle beraber görüyor, onların yerine koyuyorum :

ekmek tuz domates iki nefes cıgara bir-iki toprak kazıcı arkadaş, bir fincan kahve günümüzü hoşça ikmal eder.. kötü rüyaları bol yemek yiyen midesi bozuklara terk ederek yukarıda saydıklarımıza küçük, basit, zararsız ilaveler, tarhlar yaparak yaşamak, bin türlü yaşama tarzından bir tanesidir.. bu şekilde yaşamak başkaları hesabına yapılmış bir fedakarlıksa, insan bilmeli idi.. yook! bu bizden kötü vaziyette olanlara karşı zaruri bir feragatsa, bu şekilde yaşamak insanoğullarına şu zaman için mukadderse, hiç ehemmiyeti yoktu.. bu insanın nasibiydi. binaenaleyh kafiydi.. o zaman güzel uykuları hep beraber uyurduk..

………………..

bir dost bulsam , onunla düşündüklerimi münakaşa edebilsem, ne iyi olurdu! yalanı, gerçeği, iyiliği, fenalığı.. mevzu dolu kardeşlik..’

SAİT FAİK , Birtakım İnsanlar

(Yapı Kredi Yayınları YKY , 2002 , 144 sayfa)

Boğulmak.. – AHMET ERHAN

Boğulmak

Boğulmak benim hünerimdir
Yağmurlara uzak o topraklarda
De ki öldü bu adam
Halk diktatörlüğünün birinci yılında

Boğulmak benim hünerimdir
Su geçirmez şemsiyeler gibi kollarımı açıp da
Yeni geldim, kurundum, şöyle ne oldum
O mel’un yalnızlığın çorak sayfasında

Kendimi koşuya saldığım bir mevsimdir
Yağmur beni kovalar, ben yüzümü yıkarım
Kirliyim, arınmam, üç beş kadeh atarım
Üstüne de bir cigara yakardım, ben adam olsam

Derin uçurumlara tutkun bir ağaç gibi

Boğulmak hüner midir ah, bir elimi tutsan. 

AHMET ERHAN

‘benim için çölsün sen, denizsin, sır olan her şeysin..’ – INGEBORG BACHMANN

1970 yılında paris’te seiné ırmağına kendini atarak yaşamına son veren şair PAUL CELAN ile 1973 yılında evinde çıkan yangında ağır yaralanarak hayatını kaybeden INGEBORG BACHMANN arasında yaşanan ve 1948-1958 arasında yıllarca süren ve bir süre mektuplarla devam eden hüzünlü aşka ait mektuplar KALP ZAMANI adı altında TURKUVAZ KİTAP tarafından ülkemizde okurlara sunuldu..

Ingeborg Bachmann’dan Paul Celan’a.. 

‘canım

hiç aklıma getirmediğim için , bugün öğleden önce –geçen yıl da aynı böyle olmuştu- kartpostalın tam  anlamıyla uçup geldi, kalbimin içine kondu, evet öyle , seni seviyorum, eskiden hiç söylememiştim bunu. gelinciği yine hissettim , derinde, çok derinde; harikalar yarattın, asla unutamamam bunu..

bazen buradan ayrılmaktan ve paris’e gitmekten , ellerimi tuttuğunu, bana çiçeklerle dokunduğunu hissetmekten başka bir şey arzulamıyorum, sonra nerden geldiğini, nereye gittiğini de bilmek istemiyorum. benim için sen hindistanlısın ya da daha da uzak, karanlık, kahverengi bir ülkeden; benim için çölsün sen, denizsin, sır olan her şeysin. hala hiçbir şey bilmiyorum senin hakkında ve bu yüzden senin için korkuyorum, bizlerin burada yaptığı herhangi bir şeyi senin yaptığını hayal edemiyorum, ikimiz için bir saray kurmalı ve o sarayın içinde benim sihirli efendim olabilmen için seni yanıma almalıydım, orada halılarımız ve müziğimiz olacak, orada aşkı bulacağız..

 

sık sık düşündüm , senin en güzel şiirin ‘corona’ , her şeyin mermere dönüştüğü ve ebedileştiği bir anın çok önceden kusursuz bir biçimde gerçekleşmesi o. ama buradaki ben için ‘zaman’ olmuyor. elime geçmeyecek bir şeye açlık duyuyorum, her şey sığ ve tatsız , yorgun ve daha kullanılmadan yıpranmış.. 

ağustos ortasında paris’te olacağım, birkaç günlüğüne. neden , niye sorma bana, ama benim için orada ol, bir akşamlığına ya da iki, üç.. beni seine nehri’ne götür, küçük balıklara dönüşene ve birbirimizi yeniden tanıyana kadar bakalım sularına..’ (24 Haziran 1949, Viyana)

  

Paul Celan’dan Ingeborg Bachmann’a..

 

‘sevgili inge’m,

Görünüşe göre bu hayat kaçırılan fırsatlardan oluşuyor, belki de en iyisi bunların üzerinde pek uzun durup düşünmemek, yoksa kelimeler yerinden kıpırdamıyor.. kelimeleri kıpırdatmaya kalkışan mektuplar, kasılarak yolunu bulmaya çalışan parmakların altından çekilip, çıkarılmış olmaları gereken bölgeye geri döndüler.. ve şimdi sana derinden borçlu kaldım, londra’dan gönderdiğim o resmi yazı – senin mektuplarının, hediyelerinin , çabalarının karşısında duran her şey- kafamın içinde çırpınıyor.. bağışla beni, bırak da nihayet birbirimizle konuşalım..’ (30.10.1951, Paris)

(Kalp Zamanı , Ingeborg Bachmann – Paul Celan , Mektuplar , Çeviri : İlknur Özdemir , Turkuvaz Kitap , 335 Sayfa , 2009 )

  

KİRAZIN TADI (Taste of Cherry – Ta’m e Guilass) – ABBAS KIAROSTAMI

KİRAZIN TADI – ABBAS KIAROSTAMI

(Taste of Cherry – Ta’m e Guilass)

 

‘ADAM (BADİİ) : Eee, sorun yok mu ?

YAŞLI ADAM (BAGHERİ) : Hayır !

ADAM :Her şeyi aldın mı ? o ağaç iyi bir işaret noktası!

YAŞLI ADAM : Evet.

ADAM :Sorun yok mu?

YAŞLI ADAM : Sorun yok ama!

ADAM :Ama ne ?

YAŞLI ADAM : Birine yardım etmek istediğinde , bunu düzgün şekilde , tam kalbinle yapmalısın! Daha iyidir, daha doğru daha mantıklı!

ADAM :Duygularını daha önemli şeyler için sakla. Kürek yerine ellerini bile kullanabilir misin?

YAŞLI ADAM : Ama nasıl? İş ne ?

ADAM :Sana söyledim. Uzmanlığın hangi konu?

YAŞLI ADAM : Toprak atmak uzmanlık istemez. Sadece toprak atmak. Başka bir şekilde yardım edebilseydim, onu tercih ederdim.

ADAM :Sadece istediğimi yap!

YAŞLI ADAM : Ama yardım ne ? bir adam dostuna yardım etmek istiyorsa bunu değişik şekilde yapmalıdır! Bir hayat kurtarabilir, kimsenin ölümünden sorumlu olmayacağım ama istediğin için, evet diyorum. Ama bu zor. Kolay olmadığını itiraf et! Sorununu açıklamazsan , sana kim yardım edebilir? Beni tanımıyorsun , ama akrabaların , dostların bir kardeşin var. Beni bağışla. Ya aile sorunudur ya da borçlar. Her sorunun bir çözümü vardır. Ama eğer anlatmazsan kimse sana yardım edemez. Hepimizi hayatında sorsunlar var! Hepimiz her sorun için bu yolu seçersek dünyada kimse kalamayacaktır. Bu doğru değil mi?  Kimse! Bir ruh bile! Sola dön lütfen..

ADAM : Bu yolu bilmiyorum!

YAŞLI ADAM : Ben biliyorum.. daha uzun ama daha iyi ve güzeldir.. 35 yıl boyunca bu çölün esiri oldum.. başımdan geçen bir şeyi anlatacağım sana. Evlendikten kısa bir süre sonraydı. Her türlü sorunumuz vardı.. o kadar sıkılmıştım ki, her şeyi bitirmeye karar verdim.. bir sabah şafaktan önce arabaya ip koydum. Aklım berraktı, kendimi öldürmek istiyordum. Mianeh’e gittim, yıl 1960’tı. Kiraz ağaçlarının yakınına gittim. Orada durdum. Şafak sökmemişti.. ipi bir ağaca attım, ama orada durmadı.. bir iki kere denedim ama olmadı. Sonra ağaca tırmandım ve ipi sıkıca bağladım. Sonra elimin altında yumuşak bir şeyler hissettim, kirazlar ! çok güzel tatlı kirazlar. Bir tane yedim, güzeldi. Sonra iki ve üç tane daha.. sonra fark ettim ki güneş dağların üzerinde doğuyordu. Ne güneş , ne manzara, ne yeşillik.. bir anda okula giden çocukların sesini duydum.. bana bakmak için durdular. Benden ağacı sallamamı istediler. Kirazlar düştü ve yediler.. mutluydum. Sonra biraz kiraz toplayıp eve götürdüm.. karım hala uyuyordu. Uyandığında o da kiraz yedi.. ve o da mutlu oldu.. kendimi öldürmekten vazgeçtim. Ve kirazlara geri döndüm.. bir kiraz hayatımı kurtardı. Bir kiraz hayatımı kurtardı..

ADAM : Kiraz yedin karın da.. ve her şey yolundaydı!

YAŞLI ADAM :Hayır , öyle değildi ama ben değiştim. Daha sonra daha iyiydi, aslında bakış açım değişti, kendimi daha iyi hissettim. Herkesin hayatında sorunları var. Bu böyledir. Dünyada çok insan var. Sorunsuz bir tek aile bile yok.. sorununu bilmiyorum.. yoksa daha iyi açıklardım.. bir doktora gittiğinde ona nerenin acıdığını söylersin.. Bir fıkra var.. bir adam doktora gider , ona der ki : doktor parmağımla vücuduma dokunduğumda acıyor.. başım bacaklarım acıyor.. karnım elim acıyor.. doktor onu muayene eder ve der ki vücudunuz sağlam ama parmağınız kırık. Dostum senin aklın hasta ama sende sorun yok. Bakış açını değiştir. Evden kendimi öldürmek için ayrıldım ama bir kiraz beni değiştirdi.. önemsiz bir kiraz.! Dünya sana göründüğü gibi değil. Bakışını değiştirmelisin, bu dünyayı değiştirmelisin.. iyimser ol! Her şeye olumlu bak.. sen gençsin, küçük bir sorun yüzünden intihar etmek istiyorsun. Tek bir sorun için. Hayat devamlı ileri giden bir tren gibidir.. ve sonra yolun sonuna varırı, terminale. Ve terminalde ölüm bekler.. elbette ölüm bir çözümdür ama gençlik döneminde değil.. seni bu taşlı yola soktuğum için affet.. bir şeyin iyi olduğunu sanıyorsun.. sonra yanıldığını anlıyorsun.. esas olan doğru düşünmek. Yaptığının doğrul olduğuna inanıyorsun ama sonra yanıldığını anlıyorsun.. konuş bana nefes aldıracak bir şeyler söyle. Çok konuştum, her şeyi söyledim.. koca bir konuşma yaptım.. bir şeyler söyle.. buradan sola dönün lütfen.. her şekilde sen konuşmazsan, ben biraz daha konuşacağım! Bütün umudunu yitirdin mi? Sabah uyanınca gökyüzüne baktın mı? Şafakta güneşin doğmasını görmek istemiyor musun? Günbatımında güneşin sarı ve kırmızısını.. bunu artık görmek istemiyor musun? Ay’ı gördün mü? Yıldızları görmek istemiyor musun? Dolunay gecesini, tekrar görmek istemiyor musun? Lütfen doğru seçimi yap! Diğer taraftakiler buraya bakmak isterler. Ve sen oraya gitmek için acele ediyorsun.. bu kaynaktan su içmek istemiyor musun artık? Ya da o suyla yüzünü yı8kamak? Sağa dön.. dört mevsime bakarsan, her mevsim meyve getirir.. yazın meyve vardır, sonbaharda da, kışın değişik meyveler olur.. ve baharda da.. hiçbir anne buzdolabını çocukları için bu kadar meyve dolduramaz.. hiçbir anne çocukları için bu kadarını yapamaz… Tanrı’nın yarattıkları için yaptıklarını..

Bunu inkar mı edeceksin , her şeye boş mu vereceksin? İçeceklerin tadını boş mu vereceksin? Yapma.. ben senin dostunum, sana yalvarıyorum.. sağa dön.. burası anayol.. ben gitmeden önce sana Türkçe bir şarkı söyleyeceğim :

‘..Azizim uçtum yar, dost bağına düştüm yar

Yahşi günün kardaşın, yaman güne düştüm yar

Zor günlere düştüm , bana gel..’

Söyle bana , birbirimizi çok az tanıyoruz.. gidersen , dostunum.. kalırsan da dostunum.. her şekilde dostunum. Kalırsan dostunum , gidersen de dostunum..’

 

(Kirazın Tadı , Çekim Senaryosu , ABBAS KIAROSTAMI , Hazırlayan : Artun Yeres ,Es Yayınları , 2006 , 98 sayfa)

  

 

KİRAZIN TADI

Yönetmen : ABBAS KIAROSTAMI

Senaryo : ABBAS KIAROSTAMI

Oyuncular :

BADİİ : HOMAYOUN ERSHADİ

BAGHERİ : ABDOLRAHMAN BAGHERİ

Yapım : İran , 1997 , 95 dakika.

ABBAS KIAROSTAMI

CIRRUS..

Fransız müzik grubu CIRRUS’u dinleyin mutlaka. Özellikle solistleri NAWEL BEN KRAIEM’in sesi grubu yukarılara taşıyor. MAMA PLEASE adlı albümlerini kaçırmayın.. Fransızca , Arapça ve İngilizce olarak şarkılarını icra eden grup doğu ve batı ezgilerini harmanlayıp  NAWEL BEN KRAIEM’in inanılmaz güzellikteki sesiyle sizleri gitmediğiniz diyarlara sürüklüyor..

 

MAMA PLEASE (2009) 

1- MAMA PLEASE

2- DAHA

3- AUX CROCHETS DE LA JUNE

4- ILA EL JENA

5- PRIERE

6- SHE KILLS

7- LA TZIGANE

8- LILLA

9- SO WELL

10- NENNI

11- MISINVENTIONS

12- KALOULI

 

GRUP : 

NAWEL BEN KRAIEM : vokal

MAEVA TUR : keman

SEB DOUSSET: perküsyon

ALEX HETZEL : gitar

REMY LAURENT : gitar

MATHIEU DERANLOT : çello.