Archive for Aralık, 2009

GÖĞE BAKMA DURAĞI.. – TURGUT UYAR

ISLAK ÇELTİK 

benim bir sevincim var yüzün artık akşam
bir çocuğun gülüşünü görüyorsun nereye baksam

kıyımız uzak ve kuytuda ellerimiz sanki yok
ellerimiz yok ama senin ellerini bir tutsam

bazı çocuklar doğar bilirim bazı çocuklar doğmaz
doğmayan çocuklar için bilmem ne yapsam

ey Çavlan. bitmeyen temmuz güneşi. ey aslan
silkin. sakla harmanını. çocuğunu sakla

ey aslan. suya kaptır kendini ellerin sanki yok
bir güzel günde mızıkalarla bir alanda dursam

sen yoksun gazeteler yok geçmişin razı değil
bilmem ki doğmayan çocukları ben mi doğsam 

TURGUT UYAR

GÖĞE BAKMA DURAĞI

ikimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım
şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından
bebe dişlerinden güneşlerden yaban otlarından
durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar
şu aranıp duran korkak ellerimi tut
bu evleri atla bu evleri de bunları da
göğe bakalım

falanca durağa şimdi geliriz göğe bakalım
inecek var deriz otobüs durur ineriz
bu karanlık böyle iyi afferin tanrıya
herkes uyusun iyi oluyor hoşlanıyorum
hırsızlar polisler açlar toklar uyusun
herkes uyusun bir seni uyutmam bir de ben uyumam
herkes yokken biz oluruz biz uyumayalım
nasıl olsa sarhoşuz nasıl olsa öpüşürüz sokaklarda
beni bırak göğe bakalım

senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım
tuttukça güçleniyorum kalabalık oluyorum
bu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibi
sularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyor
seni aldım bu sunturlu yere getirdim
sayısız penceren vardı bir bir kapattım
bana dönesin diye bir bir kapattım
şimdi otobüs gelir biner gideriz
dönmeyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç
bir ellerin, bir ellerim yeter belleyelim yetsin
seni aldım bana ayırdım durma kendini hatırlat
durma kendini hatırlat
durma göğe bakalım

TURGUT UYAR

Seni böyle seversem asarlar beni..-İBRAHİM KARACA

GİZ

Seni böyle seversem asarlar beni

Bir deniz fenerinin söndüğünü görürsün

Evlerine kapanır gemiler

Sis basar bütün limanları

 

Seni böyle sevdiğimi bilseler

Asarlar beni

Yokluğunu anlatırlar önce bir güzel

Dudaklarım çatlayınca susuzluğuna 

Sabah beş buçukta ipe çekerler

Seni böyle sevdiğimi bilemezler

Bilseler de bilemezler

Ay batar

Gün doğar

Yer oynar yerinden

Duyamazlar.. 

İBRAHİM KARACA

 

DSC04773 

BAŞLAMAK YENİDEN 

Her şeyi tanrıya bırakmak da

Bir tür yabancılaşmadır

Ve bir erdemdir ölmek

Ölümün ayağına gelerek

Celladı bir adım da olsa

Gerilettiğini bilerek..

 

Ve bir erdem olmalı yaşamak

Sıkıp da dişini

Her şeye rağmen

Güne yeniden başlamak 

İBRAHİM KARACA 

(Ardından – BELGE Yayınları – 1991)

Hayatı doğrulamalıyız seninle- İNÖNÜ ALPAT

HAYATI DOĞRULAMALIYIZ SENİNLE

Bitti bitecek arkadaşlığı değil

Sarsılmaz dostluğu

İkincisini tabi..

 

Çocuklar gibi sığınmayı değil

Seni çocuğum gibi sevmeyi

İkisini de..

 

Omzuna kapanıp ağlamayı değil

Omzunda vurulup ölmeyi

İkisini de..

 

Gözlerimle sana bakmayı değil

Gözlerimle ufkunu açmayı

İkisini de..

 

Dizlerimde yalnızlığı yenmeyi değil

Dizlerimde sevinci bulmayı

İkisini de..

 

Çocuksu yalanlar söylemeyi değil

Yalansız yaşamayı

İkisini de..

 

Yanlış ilişkileri değil

Taşralığı saflığı , saf aşkı

İkincisini tabi..

Seninle hayatı doğrulamayı..

İNÖNÜ ALPAT

(Kendini Anlatırsa Bir Kız , BELGE Yayınları – 1993)

DSCF4299

İKİ DÜŞ ARASINDA BEKLENTİ – EDİP CANSEVER

İKİ DÜŞ ARASINDA BEKLENTİ 

ablan çiçekli şapkalar yapıyor mu gene
üzerine buğulu yaz tülleri yerleştiriyor mu
kadife sesleri, ibrişim kokuları
dolduruyor mu dört bir yanı
küçük küçük güneşler halinde
makaslarda geziniyor mu parmak izlerin
onca uzaklığındaki ben
geçiyor muyum belli belirsiz
gözlerinin iç denizlerinden
nasıl mı
nasıl yaratılmışsa boşluk
kendine bakan irice bir vişneden.

hani elini alnına koyup
daldığın olurdu ya bazen
dalgınlığının ipekli giysinle birlikte
hiç değişmeyen bir hışırtısı olurdu ya
kime duyuruyorsun o sesi şimdi
kime
– yokluğuma bakarak
çizilmiş bir taslak gibi
uçup giden bir taslak gibi
dağılan, toz olan bir taslak gibi –
 
pencerenden baktığında – ara sıra –
– ah bu kımıltısız yaz uzaklıkları –
sana küçük küçük armağanlar verilirdi de sanki
sen onları (sözgelimi bir tümsek,bir yavru karga,yere
düşen bir yaprak,ağır ağır yayılan bir duman
parçası – şapkaların birinden kopmuş bir
kurdele? olabilir – karşı pencerede bir
ayna, bir sürahi; birbirine karışmış iki tek
gözyaşı gibi)
dolduruyor musun çantana özenle
çantana,çekmecene,ne bileyim,hiçbir yere belki de
işte,tıpkı,dilsiz bir kadın sana bir şey söyledi
söyledi de
yineler gibisindir kendi kendine.

anımsıyorum bir de
senden biraz ötede birtakım devinimler
görüyorum nerdeyse – gövdenin çok yakınında –
sen onları tutup tutup bırakıyorsun
demirin pası kavradığı
bir yavaşlıkla
bunlar ellerin senin, kirpiklerin , ağzın aslında
dağılıp yitiveriyor birden hepsi
‘bu benim kayganlığım’ derdi bir balık olsa
ama sen diyemezsin,ben de diyemem
çünkü sen yoksun,ben de yokum
ya da biz ikimiz de varız,varız da
bekliyoruz sanki düşlerimizden birinin yargısını
bakışımlı iki düş arasında

işte,şimdi,şu anda
yaşamın aynasında – ah şu küçük yaz uzaklıkları –
bir terzinin yeni bitirdiği bir giysiyi
seyretmesi gibi uzun uzun
bakıyorsundur – bakışlarına sığan ne varsa –
öyleyse
iliştirir misin göğsüne
bir çiçek uzatsam – uzatmak denirse buna –
gülersin alırken – sahiden güler misin –
biliyor musun seni ben
görmedim hiç gülerken
gülsen de pembesi bol bir resim yapıyorsun gibi gelir bana
gittikçe koyulaşan – kendini dışa vuran irice bir vişne ?
neden olmasın –
ya ağlarken gördüm mü, hayır, görmedim
gördüğüm yalnız
nasıl yansırsa buğulu bir cama bir elma
öylece bir şey
şunu da söyleyeyim,sen benim
bilmemin başlangıcısın olsa olsa.

çiçekli şapkalar, buğulu yaz tülleri
şimdi hepsi birden – uzaktan uzağa –
bir çocuk ağlaması gibi
her şey bir çocuk ağlaması gibi
her şey,ama her şey
bir çocuk ağlaması gibi
her şey ,her şey, her şey.

EDİP CANSEVER

edip-1

Wristcutters: A Love Story / Bilekkesenler : Bir Aşk Hikayesi.. – GORAN DUKIC

Wristcutters: A Love Story / Bilekkesenler : Bir Aşk Hikayesi 

wristcutters-1

Yönetmen : Goran Dukic
Senaryo : Etgar Keret, Goran Dukic
Oyuncular : Patrick Fugit (ZIA), Shannyn Sossamon (MIKAL), Shea Whigham(EUGENE), Tom Waits (KNELLER) , LESLIE BIBB (DESIRE)
(Fantastik , Romantik , Drama. – 2006 , ABD , 91 dakika)

wristcutters-2 

‘ZIA : Cenazemde ağlamış olmalı. Bunu övünmek için söylemiyorum ama ağladığından eminim.

Bazen kendini çok yakın hissettiği bir erkeğe benden bahsettiğini hayal ediyorum. Ona erimiş çikolatalı gofret gibi büzülmüş cesedimi nasıl mezara indirdiklerini anlatıyor.

Ona aslında nasıl da hiç şansımız olmadığını söylüyor ve sonra adam onunla yatıyor..

Bunu sadece kendini iyi hissetmesi için yapıyor..’

wristcutters-4 

Macar yönetmenlerden GORAN DUKIC’in ETGAR GERET’in kısa öyküsünden uyarladığı fantastik bir film. Ölümden sonra devam eden hayatın ve aranan gerçek aşkların gerçeküstü hikayesi.

wristcutters-5 

Filmde JOY DIVISION (IAN CURTIS) , GOGOL BORDELLO’nun şarkıları dışında filmdeki ana rollerden birini üstlenen TOM WAITS’in şarkıları sizi alıp götürüyor.

wristcutters-8 

Zaten film de TOM WAITS’in o müthiş şarkısı DEADLY AND LOVELY çalarken ZIA’nın (PATRICK FUGIT) bileklerini keserek intihar etmesiyle başlıyor. 

wristcutters-9

İntihar edenlerin dünyasına geçen ZIA bu dünyada bir süre pizzacıda çalışıp tükenmeyen vakti tüketmeye çalışırken kız arkadaşı DESIREE’nin de intihar ederek bu dünyaya geldiğini öğrenince intihar edenlerin dünyasında tanıştığı elektro gitarına su dökerek intihar eden arkadaşı EUGENE ve bir yanlışlık sonucu intihar edenlerin dünyasına geldiğini hep söyleyen MIKAL ile birlikte kız arkadaşı DESIREE’yi aramak için macera , aşk ve gülünçlüklerle dolu bir yolculuğa çıkarlar..

 wristcutters-11

MIKAL ise intihar edenlerin dünyasını yönetenleri bulup onlara yanlışlığı anlatıp , bu yanlışlığın düzeltilmesini ve yeniden gerçek dünyaya dönmeyi istemektedir. İntihar edenlerin dünyasını yönetenlerden birisi de KNELLER’dir (TOM WAITS).

 

wristcutters-3

İlginç senaryosu , güçlü kadrosu ve müthiş güzellikte müzikleriyle gerçek sevgiyi arayanların izlemesi gereken eğlenceli ama bir o kadar da hüzün dolu bir film..

Gece gibi geçiyorum.. – JONATHAN AMES

jonathanames-4

‘..Aynada kendime baktım , kızarmış gözlerime ve yağlı burnuma. Ve kendi kendime , bütün dünyada insanı en hızlı kendine getiren şeyin aynaya bakıp gerçekte ne kadar çirkin olduğunu görmek olduğunu düşündüm..’

‘..Tek bildiğim kendimim. Savaşın bitiminden yirmi yıl sonra doğdum. Ben doğduğum sıralarda babam kısa , siyah saçlarıyla çok yakışıklı bir adamdı. Annem ışıltılı bir sarışındı ve ben onun aşkıydım. Şimdilerde bana sık sık ‘o kadar iyi huylu bir bebektin ki , hep uyanmanı beklerdim. Çoğu anneler bebeklerinin uyumasını isterler’ diyor. Genellikle bunu söylemesinden hoşlanırım, bu övgü hatırlamadığım bir zamandaki bana ilişkin bile olsa. Ama bazen öyle bir iç çekmeyle söylüyor ki , içimden artık sevilesi biri değil miyim , anne ? ‘ diye soruyorum. Sorsam ‘ tabii ki öylesin , sana bir şey olsa hayatım sona erer , seni seviyorum’ diye cevaplar. Ama sormuyorum..’

jonathanames-1

jonathanames-2

ARKA KAPAKTAN :

Alexander Vine, gündüzleri New York’un Dört Mevsim lokantasının iki numaralı kapıcısı olarak çalışır, zenginlere taksi çağırıp onların bahşişlerini cebe indirir, bunlarla karnını doyurur. Geceleriyse kenti arşınlar; rastlantı, tehlike, cinsellik ve kurmacanın yurdu olan Kent’i. Jonathan Ames’in Kuzey Amerikalı’ Aylak Adam’ında, Gece Gibi Geçiyorum’un genç erkek kahramanında dünyanın bütün kentlerinde yaşayan genç erkek ve kadınlardan bir şeyler var. Belki de daha fazlası: karşıtlıklar ve onların zenginliği. Camus’nun ‘Yabancı’sını hatırlatan mutlak bir yitmişlik ama duygunluluk, cinselliğin karmaşası ama onu algılayıştaki mutlak doğallık, her şeyi anlatırken takınılan inanılmaz serinkanlılık ama köklerinden kesinkes kopmuşluk ama gene de kopamayış… Gece Gibi Geçiyorum, blucin reklamlarından ya da başka bir yerden tanımadığınız ama aslında çok iyi tanıdığınız çağdaş bir genç insanın portresini çizen , alışılmamış bir ilk roman. 20.Yüzyıl’ın son on yılı için gerçek bir ‘Kent Romantiği’ yaratma denemesi…

‘Jonathan Ames’in toplumun kıyısında yaşayan genç kahramanı sanki Jean Genet ile Gönülçelen’in, Holden Caufield’inin AIDS çağındaki bir karışımı. Güçlü, duru ve renk vermez üslûp gerçek bir başarı.’ – PHILIP ROTH 

İLETİŞİM YAYINLARI , Çeviren: Fatih Özgüven, Murat Tüfekçioğlu – 156 sayfa, Ciltsiz. hamur, Baskı Tarihi: 1993
Özgün Dili: İngilizce; Özgün Adı: I Pass Like Night

jonathanamesjpg

ROMANLARI :

I PASS LIKE NIGHT – 1989 (GECE GİBİ GEÇİYORUM – İLETİŞİM YAYINLARI-1993)

THE EXTRA MAN – 1998 (FAZLADAN BİR ADAM –  İLETİŞİM YAYINLARI-1999)

WAKE UP SIR ! – 2004

DENEMELERİ :

I LOVE YOU MORE THAN YOU KNOW – 2006

THE DOUBLE LIFE IS TWICE AS GOOD : ESSAYS AND FICTION – 2009

SÜRÜ yetim kaldı.. ZEKİ ÖKTEN’i kaybettik..

zekiöktenn

Sürü , Faize Hücum , Pehlivan , Davacı , Ses , Kan ve daha onlarca güzel filmin yönetmeni üstad ZEKİ ÖKTEN’i kaybettik. Tüm sevenlerinin başı sağolsun..

zekiökten

(1941-2009)

zekiökten-1jpg

Sinemaya 1963 yılında ÖLÜM PAZARI’nı çekerek başladı..

KAPICILAR KRALI adlı filmiyle  1976 yılında Antalya’da en iyi yönetmen dalında Altın Portakal ödülünü aldı.. 

Senaryosu YILMAZ GÜNEY tarafından yazılan SÜRÜ adlı filmiyle ZEKİ ÖKTEN  1978 yılında LOCARNO FİLM FESTİVALİ’nde  ALTIN LEOPAR ödülünü kazandı..

Yine 1982 yılında Antalya Film Festivali’nde FAİZE HÜCUM filmiyle en iyi yönetmen dalında Altın Portakal ödülünü kazandı.. 

ZEKİ ÖKTEN 2000 yılında bu kez GÜLE GÜLE filmiyle Antalya Film Festivalinde en iyi film dalında Altın Portakal ödülünü kazandı..

Onlarca filmin yönetmeni olan ZEKİ ÖKTEN sinemamızın yeri doldurulmayacak isimlerinden birisiydi..

Senin İçin..- YILMAZ ODABAŞI

Senin İçin

“Her yerde bırakıp gittin beni gözlerinle
düşlerin yüreğiyle bırakıp gittin beni,
yarım kalmış bir cümle gibi bırakıp gittin,
gelişigüzel bir nesne, bir iskemle gibi,
yazla birlikte biten kısa bir tatil,
çekmecede bir kart gibi bırakıp gittin…”
-L. Aragon –

 
Senin
için
yaz,
hep aynı bulutlarla geliyor.
Gönlüne sokulan yeşiller sararıyor
ve yazgısı iklimlerin
hep daracık pencerende kalıyor…

Senin
için
şu upuzun sokaklardaki daracık bahçelerde
kısacık güller oturuyor;
sahillerde takalar,
şehirlerde kışkırtıcı sevinçler dolaşıyor…

Senin
için
yalnızlık,
kalbine kırbacıyla giriyor
eski güftelerin sözleri birden ayaklanıyor…

Senin
için
odalar, sofalar utanıyor;
o saat bulvarlara serseri yağmurlar yağıyor…
Yağıyor…
Sen eskiyen bedenini kederle ovuşturuyorsun;
sen şehrin dinmez uğultusunda
geceye şarkılar söylüyorsun…

Senin
için
yoksul ve mahcup evlerde fokurdayan demliklerin buğusu
gözlerine düşüyor;
anılar defter sayfalarında kurutulmuş çiçekler gibi susuyor…
Susuyor!

Senin
için
terk edilmiş bir adam şimdi şiirler yazıyor;
göğsünde yerin bomboş duruyor…

/Herkes seçti adamını ey kadın
Herkes sana bıraktı yalnızlığını! /

Senin
için
sensiz her günümü bir yüzyılla saydım,
yeni bir yangına milat var artık;
düştü tetiği yüreğimin yığıldım kaldım.. 

YILMAZ ODABAŞI

yilmazodabasi-2

Gözlerini kapayarak ya da yıldızlara bakarak dinle : Child in time (Deep Purple) , Wish you were here ( Pink Floyd)..

WISH YOU WERE HERE.. – PINK FLOYD 

so, so you think you can tell
heaven from hell,
blue skies from pain.
can you tell a green field
from a cold steel rail?
a smile from a veil?
do you think you can tell?

and did they get you to trade
your heroes for ghosts?
hot ashes for trees?
hot air for a cool breeze?
cold comfort for change?
and did you exchange
a walk on part in the war
for a lead role in a cage?

how i wish, how i wish you were here.
we’re just two lost souls
swimming in a fish bowl,
year after year,
running over the same old ground.
what have we found?
the same old fears.
wish you were here.

pinkfloyd-1 

‘..demek ayırt edebileceğini sanıyorsun cehennemi cennetten,
mavi gökleri acıdan.
ayırt edebilir misin yeşil bir tarlayı soğuk çelik raylardan?
gülüşü bir peçeden?
ayırt edebileceğini mi sanıyorsun?

ve kahramanların yerine hayaletleri koymaya mı zorladılar seni?
sıcak küllerin yerine ağaçları?
sıcak havanın yerine serin bir meltemi?
donuk rahatlık yerine değişimi?
ve savaştaki bir harekete katılmayı,
değiştin mi kafesteki liderlik rolüne

nasıl isterdim, nasıl isterdim burada olmanı.
biz yalnızca iki yitik ruhuz bir akvaryumda yüzen, yıllardır,
aynı eski toprakları aşındırarak. ne bulduk ki?
aynı eski korkuları
keşke burada olsaydın..’

pinkfloyd-3

 

CHILD IN TIME.. – DEEP PURPLE

‘..sweet child in time you’ll see the line
the line that’s drawn between the good and the bad
see the blind man shooting at the world
bullets flying taking toll
if you’ve been bad, lord i bet you have
and you’ve been hit by flying lead
you’d better close your eyes and bow your head
and wait for the ricochet..’

DEEPPURPLE-2

‘..zamanla tatlı çocuk ,
göreceksin çizgiyi ,
iyi ile kötü arasına çekilen;
göreceksin kör insanı ,
dünyaya ateş eden ;
uçuşan mermileri ,
ölüm çanları çalan…
eğer bir kötülüğün olduysa ,
ki bahse girerim olmuştur ,
ve vurulmadıysan uçuşan kurşunlarca ,
iyisi mi, kapat gözlerini ,
eğ başını ,
ve bekle kurşunun sekmesini..’ 

DEEPPURPLE-1

Bir düşün içinde bir düş.. (A dream within a dream..) – EDGAR ALLAN POE

BİR DÜŞÜN İÇİNDE BİR DÜŞ

alnına konsun bu öpüş!
ve  şimdi senden ayrılırken,
itiraf edeyim ki-
günlerimi bir düş
sayarken yanılmıyorsun ;
ama , umut gitmişse uzaklara
bir gece ya da bir gün
bir görüntüde ya da bir şeyde olmaksızın
fark eder mi bu yüzden?
bütün gördüğümüz ve göründüğümüz
yalnızca bir düşün içinde bir düş.
kırılan dalgaların dövdüğü bir kıyının
haykırışları içinde duruyorum:
ve altın kum taneleri tutuyorum avucumda-
ne kadar az! ama nasıl da
süzülüyorlar parmaklarımın arasından derinlere
ben ağlarken- ben ağlarken!
ah tanrım! daha sıkı
tutamaz mıyım onları?
ah tanrım! tekini bile kurtaramaz mıyım acımasız dalgadan?
bir düşün içinde bir düş mü
bütün gördüğümüz ve göründüğümüz? 

EDGAR ALLAN POE (19 Ocak 1809 – 7 Ekim 1849)

poe-1

A DREAM WITHIN A DREAM

take this kiss upon the brow!
and, in parting from you now,
thus much let me avow-
you are not wrong, who deem
that my days have been a dream;
yet if hope has flown away
in a night, or in a day,
in a vision, or in none,
is it therefore the less gone?
all that we see or seem
is but a dream within a dream.
i stand amid the roar
of a surf-tormented shore,
and i hold within my hand
grains of the golden sand-
how few! yet how they creep
through my fingers to the deep,
while i weep- while i weep!
o god! can i not grasp
them with a tighter clasp?
o god! can i not save
one from the pitiless wave?
is all that we see or seem
but a dream within a dream? 

EDGAR ALLAN POE

poe-2

Kuzgunların şairine : ‘kuzgunlar yalnız yaşarlar.. onları birleştirmek zordur..’ – CROWS ZERO (Takashi Miike)