Archive for Aralık, 2009

İkizime..

YOL

bir gün  bile uzak olma gün uzun
gün uzun anlatamayacağım kadar
trenler bir yerlerde uyuduğunda
insanlar garlarda nasıl beklerse, öyle beklerim seni

bir saat bile gitme gidersen uykusuzluk
damla damla  birikir o saatte
ve bir evi arayan bütün duman
yitik yüreğimi öldürmeye gelir belki de

kırılmasın kumun üstünde görüntün
göz kapakların bensiz uçmasın
bir dakika bile gitme sevdiğim

bir an
bile uzaklaşsan
dünyayı dolaşırım yalvarmak için sana
ya dön ya da bırak öleyim diye..
PABLO NERUDA

insan yaşayamaz içinde bir ölüyle..-ALAIDE FOPPA

‘insan yaşayamaz

içinde bir ölüyle

onu fırlatıp atmak

tıpkı çürük bir meyve gibi

ya da bulaşıp ölülüğüne

ölmek gerekir , salıp kendini..’

ALAIDE FOPPA

(Çeviri : Pınar Savaş – Agora Kitaplığı)

(Fotoğraf : Nuri Bilge Ceylan / UZAK.)

‘medeniyet yavaş yavaş üzerimden dökülüyor..’-PAUL GAUGUIN

‘medeniyet yavaş yavaş üzerimden dökülüyor.. yalın bir şekilde düşünmeye ve komşum için pek az nefret hissetmeye başlıyorum , daha doğrusu onu sevmeye başlıyorum. özgür bir yaşamın tüm keyifleri – hayvani ya da insani – artık benim.. yapay olan , geleneksel , alışılmış olan her şeyden kaçtım. gerçeğe , doğaya giriyorum..’ 

PAUL GAUGUIN (Noa Noa – İthaki – Çeviri:Niran Elçi)

 

‘paris’te okumanın ormanda okumaya benzemediğini bir yerlerde yazmıştım , o düşüncem de değişmedi.. 

 paris’te insanlar telaş içinde oluyor. restoranda yemek yerken gazeteden başka bir şey okuyamam. mektuplarımı daha sonra defalarca okuyacak olsam bile postanede , hemen oracıkta okurum. trende ise hep ‘üç şövalyeleri’. evde sözlük okurum. bu arada eleştirilerini okuduğum kitapları hiç okumadım. görebildiğim kadarıyla , reklam çöpe gidiyor. posterlere bakıp da yapabileceğim en fazla şey, bornibus hardal’ı tatmak olurdu. hardal sevmediğim için size acımasızca yalan söylemiş oldum. fakat uyarı insanın cephaneliğidir.

 

epeyce güvenli bir yerde değilseniz , edgar poe okumaya kalkmayın. ne kadar cesur olursanız olun, siz daha bunu gösteremeden (verlaine’in dediği gibi) üzülürsünüz…’ 

PAUL GAUGUIN (Mahrem Günlük – İthaki – Çeviri:Ebru Kılıç)

  

‘salaklığın gerçekten ne olduğunu , kendi üzerimizde tecrübe etmediğimiz sürece anlayamayız. bazen kendi kendinize ‘tanrım , ben nasıl bir geri zekalıymışım!’ dersiniz. çünkü yaptığınızın tam tersini yapmanız gerektiğini anlamışsınızdır. maalesef düşünme vakti geldiğinde çoktan kocamışsınızdır. bu yüzden bırakalım her şey olduğu gibi kalsın ; ne de olsa artık başka türlü yapmamız mümkün değil ; gelin okulların dışında ve böylece baskıdan uzak yaşayalım..’

PAUL GAUGUIN (Mahrem Günlük – İthaki – Çeviri:Ebru Kılıç)

kalbim, sersemliğim benim..-Edip Cansever

UÇURUM

Bir ağaç sürüsünün üstünden
Çok ağaçlı bir ağaç sürüsünün üstünden
Kesilmiş limon dilimleri gibi düşüyor güneş
Votka bardağımın içine
Benim olmayan bir sevinç duyuyorum.

Kesiyorum durduğumuz yeri ortasından
Ey görünüş! seni bir yerinden hiç anlamıyorum
Dibimde değil ayaklarımın, damarlarında
Derinliğini orda tutan, orda harcayan
Uçsuz bucaksız bir uçurum.

Zamanla değil, bir yerde
Benim olmayan bir şeyle yaşlanıyorum
Geçiyorum ilk şeklimi tüketerekten
Ağır ağır yanan bir tuğla harmanını
Billurdan sarkaçlarıyla.

Kalbim, sersemliğim benim..  

EDİP  CANSEVER

Aday.. – SYLVIA PLATH

Aday

Önce, istediğimiz gibi biri misiniz bakalım?
Takma gözün,
Takma dişlerin, koltuk değneğin,
Askın, çengelin,
Takma göğüslerin

Ya da bir eksiğin olduğunu gösteren dikişlerin
Var mı?
Yok mu?
Öyleyse ne verebiliriz sana?
Ağlama.
Aç elini.
Boş mu?-Boş. Al sana onu dolduracak,

Çay getirecek,
Baş ağrılarını geçirecek ve ne dersen yapacak
Bir el.
Evlenir misin?
Garantisi var,

Kapar açık kalmışsa gözlerin
Ve eriyip gider kederinden.
Yeni bir parti çıkarmak üzereyiz tuzdan.
Bakıyorum çırılçıplaksın.
Bu elbiseye ne dersin —

Siyah ve sert biraz, ama iyi oturdu üzerine.
Evlenir misin?
Su geçirmez, dayanıklı her şeye, ateşe,
Damı delip geçen bombaya.
İnan bana, bunun içinde gömerler seni mezara.

Kafana gelince, kusura bakma ama, kafan boş.
Tam sana göre biri var elimde.
Gel şekerim, çık dolaptan.
Evet, ne dersin buna?
Kâğıt gibi bembayaz başlangıçta,

Ama yirmi beş yılda gümüş,
Altın olur elli yılda.
Canlı bir bebek neresinden baksan.
Dikiş diker, yemek yapar,
Konuşur, konuşur, konuşur.

Çalışır durumda, hiçbir eksiği yok.
Açılmış yaran varsa, yara lapası.
Gözün varsa, bir görüntü gözüne.
Evlât, bu senin için son kurtuluş fırsatı.
Evlenir misin, evlenir misin, evlenir misin?

SYLVIA PLATH

Çeviri: Enis Akın

‘Kan fışkırmasıdır şiir. Ve bunu önlemenin yolu yoktur..’ –  SYLVIA PLATH

İkizimden gelenlerden : ‘İÇİMDEN..’- ASAF HALET ÇELEBİ

İÇİMDEN

Dünyalar kuruldu
dünyalarda şehirler kuruldu
ve birden
kendimi bir şehirde buldum
sokaklarda yürüyen
yaşayan ve ölen insanlardan

kendimi bir şehirde buldum.
karanlık gecelerde yürüdüm
yarı aydınlık yerlerde oturdum
adımı çağıran dost yüzler buldum
dost dost diye haykırmak istedim
içimden sevindim

Düşünmedim ne başını
ne sonunu
düşünmedim ne kendimi
ne de senin kim olduğunu
yalnız
senin için çok güzel rüyalar gördüm
uyandım
karşımda seni buldum
dosttan daha dost
güzelden daha başka

içimden sevindim
içimden sevdim
içimden. 

ASAF HALET ÇELEBİ

(Asaf Halet Çelebi , Bütün Şiirleri – Yapı Kredi Yayınları)

Yalnızlıklar.. – HASAN ALİ TOPTAŞ

YALNIZLIKLAR.. – HASAN ALİ TOPTAŞ

‘İnsana en yakın yalnızlıktır insan..’

 

‘..Neresinden bakılırsa bakılsın,

her cümlede bir çift göz vardır

ve her noktada bir insan.

O insan ki, bakar bize ve ötemize;

ve o insan ki, giyindiği zamanın gerisinden sorar

hep

kaygılanır, duraksar ve sesizdir;

ve geldim demenin bir sessizliği varsa, öpüşelim

demenin , sen hala gitmiyor musun demenin ya da

ölmek istemenin bir sessizliği varsa,

kelimeleri de vardır sessizliğin

duruşun kelimeleri vardır;

bakışın , uzanışın,

gülüşün..

 

ama yalnızlığın kelimeleri yoktur.

O bütün kelimelerden oluşmuş bir kelimedir..’

Yalnızlıklar..-HASAN ALİ TOPTAŞ

(İletişim Yayınları-2009 , 113 sayfa / İlk baskı : Kavram Yayınları , 1993)

SEUL CONTRE TOUS / I STAND ALONE – HERKESE KARŞI TEK BAŞINA – GASPAR NOE

SEUL CONTRE TOUS / I STAND ALONE.. 

HERKESE KARŞI TEK BAŞINA.. – GASPAR NOE

 

Yönetmen : Gaspar Noe
Senaryo : Gaspar Noe
Oyuncular : Philippe Nahon , Blandine  Lenoir , Frankie Pain , Martine Audrain
(Drama , – 1999 , Fransa  , 93 dakika)

 

Arjantin Buenos Aires doğumlu Fransız yönetmen GASPAR NOE’nin uzun metrajlı ilk filmi. Ağır bir kara film , hayatı toz pembe gösteren ‘fakiriz, yoksuluz, eşekler gibi çalışıp eziliyoruz ancak karnımızı doyuruyoruz ama çok mutluyuz çok’ türü filmlere karşı dimdik duran bir film. Ağır şiddet dolu ve aile içi ensest ilişkilerin anlatıldığı sahneler içeriyor fakat gerçek hayatta her an herkesin başına gelebilecek olayları tüm çıplaklığıyla anlatıyor.

Gaspar Noe’nin büyük yankı yaratan Irrevisible (Dönüş Yok) filmiyle de bağlantılar oluşturan ve Irrevisible adlı filme yer açan bir kült filmdir.

I STAND ALONE , bir kasabın (PHILIPPE NAHON) başından geçen olayları konu alır. Başroldeki kasabımızın iç sesleriyle film anlatılır. Çalışıp kasap olan kahramanımızın bir otel odasında yaşadığı kaçamak bir ilişkiden bir kızı olur. Kızını kendi başına yetiştirmeye çalışan kasap bir gün yeni yetme kızını kanlar içinde görür. Kızı aslında ilk kez adet olmaktadır ve o yüzden kanlar içindedir ancak kasap kızının tecavüze uğradığını sanıp kızının yanındaki adamı bıçaklayıp öldürür. Olay üzerine cezaevine giren kasabımızın kızı da olaydan sonra akıl hastanesine kapatılır , kasabımızın dükkanı kapanır ve sahibi olduğu tüm mal varlığını kaybeder.

Hapisten çıkınca hayata yeniden bir yerlerden başlamak isteyen kasabımız tanıştığı gittiği barın sahibi bir kadınla sevmediği halde evlenir ve ona taşınır. Karısının hamile kalması üzerine karısıyla Paris’in banliyölerinden birine taşınan kasabımız , karısının ve kayınvalidesinin devamlı kendisini aşağılamalarına ve dırdırlarına dayanamayıp tüm hıncıyla karısını döver ve üstelik döverken özellikle karısının karnına vurur devamlı.. Karısını dövüp Paris’e dönmek üzere yola düştüğünde karısı için ‘şimdi o kaltak tuvalette çocuğunu sıçmakla meşguldür..’ repliğiyle kanınızı dondurur.

Sahneler arası geçişlerde bomba patlaması gibi sesler ve yazılar geçer ekrandan. Örneğin final sahnesinden önce ekran kararır ve ‘kalbinden rahatsız olanlar ve şiddet sahnesi izleyemeyenler lütfen şu anda salonu terketsin’ uyarısı görünür ve bir süre sonra film yeniden akmaya başlar. Kasabın kızıyla yaşadığı ensest ilişkiler , kasabın hamile karısının karnına vurduğu yumruk sahneleri gibi sahneler gerçekten sizi sarsıp yere yapıştırabilir , gözlerinize ve kulaklarınıza inanamayabilirsiniz ama filmde bunlar oluyordur ve her gün yanı başlarımızda bu tip olaylar yaşanmaktadır.

Gazetelerimiz ve televizyonlarımız bundan daha iğrenç ve daha fazla şiddet dolu haberleri her gün gözümüzün içine sokup bu tip olayları insanlara kanıksatmaktadır zaten. ‘O bununla yattı , şu karısını kesti , bu adam öz kızına tecavüz edip sattı , kız arkadaşını boğdu vs bu tür şiddet ve cinsel içerikli olayların haberleri sanki bir filmmiş gibi bizlere tekrar tekrar kusturana kadar izletilmektedir ‘rıza üretim araçları’ olan ‘sahibinin sesi medya kuruluşlarınca’..

GASPAR NOE gerek I STAND ALONE ve gerekse de IRREVISIBLE adlı filmlerinde sokaktaki , evdeki şiddeti tüm çıplaklığıyla sunuyor..

Filmi midesine ve kalbine güvenenler izlesin. Bana göre IRREVISIBLE’dan daha iyi bir film , üstelik IRREVISIBLE’da MONICA BELLUCI ve VINCENT CASSEL gibi vazgeçemeyeceğim çok sevdiğim oyuncular olmasına rağmen ondan daha iyi bir film diyorum..

‘Yalnız olan bir kasabın sakatatlar diyarında geçen dramı..’

BARDAKİ ADAM : ‘Ahlak ?..

Ahlakın ne olduğunu biliyor musunuz ?

Size anlatayım..

Ahlak ona sahip olana aittir , zengin için..

Ve her zaman kim haklıdır ?

Zengin.. Ve fakirin işi bitmiştir..

Adalet ?

Size benim ahlakımı gösteriyim mi ?

Evet..

Telaşlandınız mı ?

Sanırım korkacaksın..

İşte bu benim ahlakım.. (Tabancasını çıkarıp yanındaki arkadaşlarına gösterir.)

İşte ahlak budur..

Bu neden bende biliyor musun ? Çünkü üniformalı Bay Ahlak her zaman kazanır..

O ve onun lanet ahlakı ve ben..

Bu benim adaletim..

Haklı olsan veya olmasan önemli değil..’

 

KASAP : ‘Herkesin kendi hayatı , kendi ahlakı vardır.. Hayatımı özetlersek benim hayatım şu serserinin ki gibi.. Bunu bir kenara yazmalılar. Birçok insanın ki gibi bir adamın hikayesi benimkisi..

Her şey Fransa’da başladı , peynirin ve hainlerin ülkesi..’

 

KASAP : ‘Benim korkak olduğumu düşünmemeliler..

Fakat yaşlı inek zengin ve bu yüzden her şeyi yapabileceğini düşünüyor.. İşler böyle yürür. Herkes kendi parası için savaşıyor ve kendi ekmeği için.. Ve kimse senin için bunu yapmaz..’

 

KASAP : ‘Fakat yalnızlığın bir anlamı yoktur.. Bir adamla ,  bir kız veya çocuklarla bile yaşarsın fakat hala yalnızsındır.. Ben yalnızım o da öyle.. Yalnız doğduk , hayatlarımızı yalnız yaşadık ve yalnız öleceğiz.. Yalnız , sonsuz kadar yalnız.. Sevişirken bile yalnızız.. Bedenimiz de yalnız hayatımız da yalnız.. Tıpkı bir tünel gibi , paylaşmak imkansız.. Yıllar geçtikçe daha kötüye gidiyor.. Sadece hayatın anılarında yaşamak bu da yavaşça daha geriye götürüyor.. Evet.. Hayat bir tünel.. Herkesin kendine ait küçük bir tüneli vardır.. Sadece sonunda ışık yoktur.. Issız hatırlar bile silinir..  Yalnızca üzerinize vurulan bir üreme kodu.. Boyun eğmek zorunda olduğunuzu düşündüğünüz.. Kendi rızan olmadan doğmak.. Ye , iç , şeyini salla ve yeni bir hayat yarat  ve öl.. Hayat büyük bir boşluk.. Her zaman öyle oldu ve öyle olacak.. Bensiz de gayet iyi olan kocaman bir boşluk.. Daha fazla bu oyunu oynamak istemiyorum..

Wild Wood

Kırılır mısın dokunsam , dedi .
Donmadım sadece üşüdüm , dedim .
Isıtır mısın , dedim .
Sıcak değilim sadece üşümüyorum , dedi .

Sen .

Sen benim içime saplanmış bir bıçaksın,çıkartsam ölürüm,çıkartmasam yine ölürüm .