‘..İşte şimdi, bu tatil gününde de , ‘dışarısı’nı aslında hiç tanımadığını, gereklilikleri, kendinden beklenenleri yerine getirmek için çıktığı ‘dışarı’yı başka bağlantılar içinde hiç düşünmediğini fark etti. Şu anda , alışılagelmiş gidip gelmelerle kendisi için çizdiği bu çemberin ortasında , evde yalnız olduğunu duymak, büyük, temel bir yanlışın doğal sonucundan başka ne? Çemberi çizmek , bu çember içinde alışılagelmişleri sürdürmek için çıktığım, bazı ilişkiler kurduğum, birilerine bir şeyler verip birilerinden bir şeyler aldığım ‘dışarı’sı , bir tatil gününde beklenmedik bir yabancı gibi geliyorsa bana , en önemli boyutlarını hiç düşünmediğim bir cisim , derinliği hakkında hiçbir bilgim olmayan bir deniz gibi ürkütüyorsa beni , buna şaşmamalı..!’
‘.. Divana uzandı. Çemberine , kurmak , çizmek için bir şeyler yaptığı , çalıştığı, hareket ettiği çemberine baktı, yeni gözlerle. Masa , iskemle , koltuklar , hep gerekli şeyler , üstünde yemek yenilen , oturulan , uyunulan şeyler. Tabaklar , bardaklar yararlı şeyler. Kütüphane , kitapları , plakları , bir çember içinde yaşamak, gelişerek, ilerleyerek yaşamak için hepsi gerekli ,yaralı. Ama çember , çizgisi tamamlanmış bir çember içinde ne kadar ilerlenebilir ? Ne kadar gelişilebilir ? Yaşanır ya da ? Sonra sınıra dayanmak. Artık genişlemeyen bir daireyi dönmek, dönmek. Üşüdü. Örtündü. Bir dairenin gelişmeyen sürekliliğini hiç düşünmemiş olmak ne ahmaklık ! ‘dışarısı’nı sadece bir daireyi sürdürmek, dural bir döngüyü var kılmak için gerekli saymak ne büyük yanılma ! sonra beklenmedik bir tatil gününde , güneşli ‘dışarı’sı hiç beklenmedik bir yabancı gibi şaşırtır işte kişiyi. Şimdiye kadar hep bu çemberin içindekileri düşündüğünü, onları daha rahat , daha kullanışlı , hatta daha güzel kılmak için çabaladığını biliyordu artık..’
‘..aynı noktaya gelinecekse hep niçin savaşmalı ?’
‘.. birkaç telefon numarası geldi aklına. Bu numaraların hangisini çevirirsen çevir , ‘dile benden ne dilersin’ diyecek bir dev çıkmaz karşına. Bu numaralardan birini çevirince, kendi sesini duyacak, kendi bıkmışlığının, vazgeçmişliğinin, uyuşukluğunun yankısını duyacak ‘gel’ , ‘geliyorum’ , ‘gelme’ , ‘gelmiyorum’. Telefonu kapatınca bir çıt sesinin ardından ‘geliyorum’da , gelmiyorum’da unutuluverecek.. kim aynadaki görüntüsünü usanmadan seyredebilir ? Kim kendi sesini dinleyebilir saatlerce çıldırmadan ?’
‘usanmak her şeye gebedir..’
SEVGİ SOYSAL – YÜRÜMEK
(Bilgi Yayınevi – 1996)