Archive for Kasım, 2009

‘Bir gün benimle dans etmeyi istemeyecek olmandan çok korkuyorum..’

The Hairdresser’s Husband – (Le Mari de la coiffeuse) – Berberin Kocası..

‘..Bana yaşattığın en güzel yıllardan birinin anısıyla gidiyorum..

Film Ekibi :

Yönetmen: Patrice Leconte

Senaryo :  Patrice Leconte , Claude Klotz

Yapım : 1990

Müzik  : Michael Nyman

Oyuncular : Jean Rochefort , Anna Galiena

Sinopsis : 

Sevdiği adama duyduğu yoğun, tutkulu aşkın bir gün biteceğinden korkusuyla yaşayan Mathilde adındaki bir berberi anlatan mizah yüklü ve şiirsel bir film. Antoine, daha küçük bir çocukken saçını kesen kadın berbere aşık olur ve kendisini sürekli onun traş etmesini ister. Bu ailesiyle arasında birtakım sorunlara da yol açar. Yıllar sonra artık orta yaşlı bir adam olduğunda da bu durum değişmez ve saçını kestirmek onun için hala vazgeçemediği bir takıntıdır. Bir gün yine bir berber dükkanına girer ve kendisini traş eden Mathilde adında genç ve güzel bir kadına gönlünü kaptırır. İlk bakışta birbirlerine aşık olurlar ve aralarında tuhaf bir ilişki başlar.. 

hairdressershusband-1

ANTOINE : Bizim çocuğumuz yok.. Sahip olduklarımız Edward , Paul , Andrew , Armand , Jeremy , Etienne , Simon.. Bazıları saçlarını şampuanlarken ürperiyor. Kısa saç tatil ve komünyon içindir , kışınsa ense fazla çıplak olmamalı. Mathilde göbeğinin düzgünlüğünü koruyor. Düzgün bir göbek asla gebelikle bozulmaz..

Hiç arkadaşımız yoktu.. Asla olmadı.. Hayatımıza ne katabilirlerdi ki ? Başka çiftlerle dolaşmayı , tatile gitmeyi doğru bulmuyordum. Başka arkadaşlar aramak , çiftlerin arasındaki sevgide bir eksiklik olduğunu gösterir. Biz iyiyiz , Mathilde ve ben.. Bütün bunlara rağmen birlikte mutluyuz..

hairdressershusband-5

ANTOINE : Bunu sevdin mi? Dün aldım..

MATHILDE : Çok hoş.

ANTOINE : Benimle dans et..

MATHILDE : Hayır hayır. Müzikle nasıl dans edileceğini bilmiyorum..

ANTOINE : Ben de bilmiyorum.. Sadece gözlerini kapa ve kimsenin seni izlemediğini düşün. Haydi……..

hairdressershusband-2

ANTOINE : Bir gün bir piyango bileti alacağım. Sadece bir tane.. Elbette büyük ikramiyeyi kazanacağım. Nil nehrinde tekne gezintisine çıkacak yandan çarklı geminin güvertesinde sabahtan akşama kadar dans edecek , güneşin piramitlerin ardından batışını izleyeceğiz.

MATHILDE : Sıkıca sarıl bana Antoine , bütün kuvvetinle. Nefes alamayacak kadar bastır. Bir gün benimle dans etmeyi istemeyecek olmandan çok çok korkuyorum.. 

hairdressershusband-6

MATHILDE : Sevgilim.. Sen gitmeden ben gidiyorum.. Arzuların ölmeden gidiyorum.. Sonradan aramızda sadece şefkat duygusu kalacaktı… Ve biliyorum ki bu yeterli olmayacaktı.. Mutsuzluğu yaşamamak için gidiyorum.. Seninle kucaklaşmalarımızın tadını , kokunu , bakışını , öpüşünü de götürüyorum.. Bana yaşattığın en güzel yıllardan birinin anısıyla gidiyorum.. (Mathilde’nin intihar mektubundan)

NAZIMDAN..

Hoş geldin!
Kesilmiş bir kol gibi
omuz başımızdaydı boşluğun…

 

Hoş geldin!
Ayrılık uzun sürdü.
Özledik.

 

Gözledik…

 

Hoş geldin!
Biz bıraktığın gibiyiz.
Ustalaştık biraz daha
taşı kırmakta,
dostu düşmandan ayırmakta…

 

Hoş geldin.

Yerin hazır.

 

Hoş geldin.
Dinleyip diyecek çok.

Fakat uzun söze vaktimiz yok.

 

YÜRÜYELİM…

Nazım Hikmet

AYAKLARINI AKINTIYA SARKITAN ÇOCUK – MEHMET YAŞIN

Fotoğraf-0032

AYAKLARINI AKINTIYA SARKITAN ÇOCUK 

Ayaklarını akıntıya sarkıtan çocuk

lüferler geçer senin içinden

küçük göçmen balıklar

-ama nereye giderler sisli sularda-

Gemilerle gezen bu şehrin sesini

ikimiz iki dilden duyarız da

duymaz gemiler.

Bir yerli-yabancı burada, bir yabancı-yerli orada

ayaklarını akıntıya sarkıtan çocuk

dünyada bir anayurt bulunmaz sana, bana.

Ayaklarını akıntıya sarkıtan çocuk

teslim olan sokaklardan geçtim koşarak

elimde altmış vaftiz şekeri koşarak koşarak

-ama nereye gidebilirdim başka-

bir sen sağ kalmıştın

bir de iki gözü iki renkli bir kedi

Ayaklarını akıntıya sarkıtan çocuk

dünyaya yenildikçe güzelleşir insan

inan bana

Kim bilir kimleri taşır

denizde ışıklar yüzdüren şu batık gemi

kimlere açılır lambaları yanan evlerin pencereleri

“sizi seviyorum” desem çıkar mı bir işiten

insan daha uzak yıldızından

daha yalnız dünyadan.

Ayaklarını akıntıya sarkıtan çocuk

hangi yoldan geçsen incirler dokunurdu sana

vişne dalları, karadutlar

sana, bana dokunurdu yaprak döken ağaçlar

-ama nereye gidecektik ki iki başımıza-

ayaklarını akıntıya sarkıtan çocuk

ayak izlerimizdi saçılan yapraklar

yoksa birer lüfer miydiler suda?

Donakaldık

donakaldık,

karşı karşıya sur kapılarını tutan ak mermerden iki insandık

çekip gitsek yıkılacak bu şehir

kalsak

kalsak diyoruz ama

gemilerin halat attığı taşlar tanır da ikimizi

gemiler tanımaz

çığlık çığlığa dumanlar soluyarak

geçip giderler aya’ucumuzdan

-boş yere uçar martılar-

Boş yere bütün yolculuklar

ayaklarını akıntıya sarkıtan çocuk

gemiler onu almaz

kalmak ister İstanbul şehrinde, kalamaz.

Gemiler onu almaz

kalmak ister İstanbul şehrinde, kalamaz.

M.YAŞIN

İstanbul, 1987

mehmetyasın