Archive for Ekim, 2009

‘Senin’ izlemeni istediklerimden : Güney Kore ve Japonya’dan üç film..

Rough Cut – (Yeong-hwa-neun yeong-hwa-da)

roughcut-4 

Tür : Aksiyon , dram
Yönetmen : Jang Hun

Senaryo :
Jang Hun
Yapımcı : Kim Ki-duk
Yapım :2008, Güney Kore , 117 dk.

Oyuncular : Ji-seob So (Su Ji Sub)  , Su-hyeon Hong , Ji-Hwan Kang ,  Chang-Seok Ko

roughcut-5

‘..Örgütünün iki numaralı adamı Gang-pae (Su Ji Sub) , artık olağan bir hale gelen şiddetten bunalmıştır ve aktör olma hayalinden de hiçbir zaman vazgeçmemiştir. Yıldız aktör Soo-ta (Ji-Hwan Kang) ise bir perdenin arkasında, gözlerden ırak yaşamaktadır. Zamanla bu davranışı dikkat çekmeye başlar ve bu durum, nereye gitse peşini bırakmak istemeyen magazin tarafından kışkırtılır. Bu da onu, kontrolsüz bir biçimde uzayıp giden bir dizi olayın içine sokar. Bir süre sonra bir gangsteri oynadığı yeni bir filmin çekimlerine başlar. Sinirli yapısından dolayı, çekimler sırasında bir aktörü döver ve çekimlerin durmasına neden olur. Bu durumdan kendisini sorumlu hisseden Soo-ta, çekimlerin devam etmesini sağlamak için, tesadüfen tanıştığı Gang-pae’den kendisiyle birlikte filmde oynamasını ister. Gang-pae, filmdeki şiddet sahnelerinin sahte olmaması koşuluyla teklifi kabul eder. Soo-ta buna razı olur, ve ikisi gerçek bir müsabaka için hazırlanırlar..’

roughcut-1

 

roughcut-3

‘BURADAN ÇOK UZAKLARA GİT VE HİÇ VAROLMAMIŞ GİBİ YAŞA..’ – ROUGH CUT

roughcut-2

 

A Bittersweet Life – Acı Tatlı Hayat

abittersweetlife-5 

Tür : Dram / Aksiyon
Yönetmen :
Ji-woon Kim

Senaryo :
Ji-woon Kim
Görüntü Yönetmeni :
Ji-yong Kim
Müzik : DalparanYeong-gyu Jang 

Yapım :
2005, Güney Kore , 120 dk.

 Oyuncular :
Jeong-min Hwang (Başkan Baek) , Ku Jin (Min-gi) , Roe-ha Kim (Mun-suk) , Byung-hun Lee (Sun-woo) , Gi-yeong Lee  (Mu-sung) , Kim Young-Chul (Bay Kang)

abittersweetlife-2

‘Sunwoo , Seul‘un en lüks otellerinden birinde müdür olarak çalışmaktadır. Patronu mafya olduğu için de aynı zamanda yeraltı dünyasının sahiplerinden birinin sağ koludur. İşindeki mükemmel başarılarından dolayı patronun en sevilen adamıdır.

En ufak bir hatada cana kıymaktan asla çekinmeyen Bay Kang’ın en büyük zaafı genç ve güzel sevgilisidir. Sevgilisinin sadakatinden şüphe duyduğunu Sunwoo’ya söyler ve kız arkadaşını takip etmesi için onu görevlendirir. Sunwoo’nun genç kızın ihanet ettiğini görmesi çok fazla sürmez. Ölüm cezası vermesi gerekirken Sunwoo’nun sıradışı hareketi ile genç sevgilileri özgür bırakılır. Fakat olay farklı şekilde çözülecektir…
Kore sinemasının (Kore mucizesinin de diyebiliriz) son dönem yıldızlarından birisi. Sinemayı yakından takip edenler şüphesiz festivallerde izlemiştir fakat izlemeyenlere şiddetle tavsiye edilir.’

 abittersweetlife-6

‘Güzel bir bahar günü genç bir öğrenci dalların rüzgarda hareket ettiğini fark eder. Ustasına sorar : dallar kendi kendilerine mi yoksa rüzgar yüzünden mi hareket ediyorlar ?

Görmek için başını kaldırmadan usta cevap vermiş : harekete ne dallar ne de rüzgar sebep olur. Bu senin kalbinde ve aklındadır..’ – A Bittersweet Life

quad (Page 1)

 

Blue Spring – Aoi Haru – Mavi İlkbahar

 bluespring-3

Tür : Dram / Aksiyon
Yönetmen : Toshiaki Toyoda

Senaryo :
Toshiaki Toyoda , Taiyo Matsumoto
Yapım :2001, Japonya , 83 dakika.

Oyuncular : Ryhuei Matsuda (KUJO) , Hirofumi Arai (AOKI)

bluespring-6

Sakamoto Junji`nin “Checkmate” ve “Biliken” filmlerinde senarist ve yardımcı yönetmen olarak görev yapmış olan Toshiaki Toyoda`nın üçüncü uzun metrajlı filmidir. Popüler manga sanatçısı Taiyo Matsumoto`nun kitabından ilk kez filme uyarlanmıştır. Okul hayatından sıkılan ve adeta boğulan Kujo (Ryuhei Matsuda), çocukluk arkadaşı Aoki (Hirofumi Arai) ve arkadaşları 12. sınıfa yeni başlamışlardır. Mezuniyet Töreni Binası`nın çatısındaki parmaklığın dışını tutup bırakarak, ellerini kaç kez çırpabileceklerini görmeye çalıştıkları “balkon oyunu”nu oynamaktadırlar. Geleneksel olarak, oyunun galibi öğrenciler arasında söz sahibi olmaktadır ve Kujo 8 kere el çırparak yeni bir rekor elde etmiştir. Ancak, Kujo`ya göre hem bu oyun hem de okul anlamsız ve sıkıcıdır. Kujo`nun kararsız tutumundan rahatsız olan Aoki aniden saç şeklini ve davranışlarını değiştirir.

bluespring-4

bluespring-5

bluespring-7

Film popüler manga sanatçısı Taiyo Matsumoto’nun kitabının ilk film uyarlamasıdır.

bluespring-8

Yıkanmak istemeyen çocuklar olalım..- ÜNSAL OSKAY

ÜNSAL HOCAYI KAYBETTİK……………………

unsaloskay-3 

( Fotoğraf : Uğur Bektaş )

ÜNSAL OSKAY

Ünsal Oskay , 1939 yılında Şanlıurfa’da doğdu. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni bitirdi. İlk yazısı, 1959-1960 yılında, Pazar Postası’nda yayınlandı. Sonraki yıllarda Son Baskı, Yeni Tanin, Akis ve Milliyet gazetelerinde çalıştı.

1966-1967’de, ABD’de Stanford Üniversitesi İletişim Araştırmaları Merkezi’nde, ’özel öğrenci’ olarak 37 kredilik bir eğitim gördü. Ankara Üniversitesi SBF Basın ve Yayın Yüksek Okulu’nda asistanlığa başladı. 1972 yılında TRT Toplumsal Araştırma Büyük Ödülü’nü kazandı. Aynı yıl, Kültür Değişimi Modelleri teziyle, doktorasını tamamladı. 1982’de 19. Yüzyıldan Günümüze Kitle İletişiminin Kültürel İşlevleri tez çalışmasıyla doçent, 1989 yılında profesör oldu. Ankara SBF Basın ve Yayın Yüksek Okulu’nda, Bursa Akademisi’nde, Anadolu Üniversitesi’nde, Marmara Üniversitesi’nde, İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi ve Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde öğretim üyeliği yaptı. Oluşum, Forum, Akis, 7 Gün, Devrim, Yeni Gündem, Somut, Birikim, Argos, Varlık, Hürriyet Gösteri, gibi dergilerde yazdı.

Kitapları : Gelişim Açısından Kültür Değişimi, (doktora tezi, Ankara, 1971), Toplumsal Gelişmede Radyo ve Televizyon,(1972 TRT Büyük Ödülü), Göç ve Gelişme 1976, XIX. Yüzyıldan Günümüze Kitle İletişiminin Kültürel İşlevleri 1982, Çağdaş Fantazya 1982, Müzik ve Yabancılaşma 1982, Estetize Edilmiş Yaşam 1983, İletişimin ABC’si 1992 , Yıkanmak İstemeyen Çocuklar Olalım ( kuramsal denemeler) , Tek Kişilik Haçlı Seferleri ( deneme)

Çeviri Kitapları : Walter Gellhorn, Amerikan Hakları Anayasasının Uygulanması 1965, Kitle Haberleşme Teorilerine Giriş 1968, Bertrand D. Wolf, Devrim Yapan Üç Adam 1968, T.B. Bottomore, Toplumbilim 1972, Maurice Duverger, Metodoloji Açısından Sosyal Bilimlere Giriş 1973; Wright Mills, İktidar Seçkinleri 1974, John King Fairbank, Çin’in Sömürgeleşmesi ve Amerika’nın Çin Politikası 1976, G. Osipov, Toplumbilim Teori ve Yöntem Sorunları 1977, Wright Mills, Toplumbilimsel Düşün 1979, Ernst Bloch, Georg Lukacs, Bertolt Brecht, Walter Benjamin, Theodor Adorno-Derleyen Fredric Jameson, Estetik ve Politika 1985, Lewis Henry Morgan, Eski Toplum 2 cilt 1987, Martin Jay, Diyalektik İmgelem 1989, Bernard Lewis, İslâm’ın Siyasal Söylemi 1993.

unsaloskay-5

Yıkanmak İstemeyen Çocuklar Olalım 

Kaiser geziye çıkmadan önce, ‘bütün kuşbeyinli uyruklarını +yıkanmış paklanmış olarak’ görsün diye nazırları, gözcüleri, teşrifatçıları Almanya’nın dört yanına haber saldığında, kaiser’in buyruklarına göre düzenlenmiş uydurma bir hayatı yaşamaktansa kendi oyunlarını sürdürmek isteyen çocuklar direnir, yıkanmak istemezlermiş.

Günümüzde hayatın “nesnesi” değil “öznesi” olabilmemiz için “yıkanmak istemeyen çocuklar”a ihtiyacımız var.-ÜNSAL OSKAY

unsaloskay-1

(Fotoğraf : Uğur Bektaş)

’20 yaşına gelmiş ve Marx okumamış biri eşşektir. Marx okuduktan sonra marksist olmamış biri eşşoğlueşşektir..’ – ÜNSAL OSKAY 

unsaloskay-6

Anlat Bana.. – Zuğaşi Berepe

zugasiberepe-2

Anlat Bana

 

Kabuslarını anlat bana
Korkularını gizleme benden
Biliyorum sen de yalnızsın
Yalnızsın benim kadar
Anlat bana onları
Aç o karanlık odaları
Anlat bana olanları
Yık o sahte duvarları
Geçmişimden bahset biraz
Duygularını gizleme benden
Biliyorum sen de yalnızsın
Yalnızsın benim kadar..

 

Söz: İlhan Yabanbaş
Müzik: Zuğaşi Berepe
Albüm: İgzas

 

zugasiberepe-1

SURLARDA AÇILAN GEDİK.. TARİH , TARİHİ ESER NEYİMİZE , MANZARA ŞAHANE :))

YORUMSUZ..

Yer ülkemizde bir yer fakat ismini vermeyelim.. Üstte vatandaşın açtığı büyük gedik , altta belediyenin açtığı gedik.. Yoruma gerek var mı :)) 

 

05022008(017)

 

BİR KÖŞEYE ATILMIŞIM.. – FERNANDO PESSOA (Huzursuzluğun Kitabı)

fernandopessoa-yeni1

fernandopessoa-yeni3

‘…… ASLA BİR GELECEĞE SAHİP OLMAMIŞ OLDUĞUM GÜNLERDEN BİRİNDEYİM…… KARŞIMDA YALNIZCA BİR SIKINTI DUVARIYLA KUŞATILMIŞ , TAŞ KESİLMİŞ BİR ŞİMDİ VAR. Irmağın karşı kıyısı , karşıda bulunduğuna göre , asla bu taraftaki kıyı değil; çektiğim acıların tek nedeni de bu. Nice limanlara yanaşacak gemiler var elbette , ama hiçbiri hayatın ıstırap vermez olduğu limana varmayacak , her şeyi unutabileceğimiz bir rıhtım da yok. ÜSTÜNDEN ÇOK ZAMAN GEÇTİ BUNLARIN, AMA BENİM HÜZNÜM HEPSİNDEN ESKİ.
Ruhum bu haldeyken , hayatın hırpaladığı dertli bir çocuk olduğumu bedenimin tüm bilinciyle hissediyorum.. BİR KÖŞEYE ATILMIŞIM, oyunlar oynayan başka çocukların seslerini duyuyorum. Dalga geçer gibi verdikleri kırık, teneke oyuncağı sımsıkı kavrıyorum. Bugün, 14 Mayıs , saat akşam dokuzu on geçe , hayatımın bütün tadı, bütün değeri işte bundan ibaret.
Tutsaklığımın sesiz pencerelerinden gördüğüm bahçede bütün salıncaklar dalların üzerinden aşırtılmış, şimdi öylece sarkıyor; en tepeye dolanmışlar; YANİ, FİRAR ETTİĞİMİ DÜŞLEYECEK OLSAM, ZAMANI AŞMAK İÇİN GÜVENEBİLECEĞİM SALINCAKLARIM BİLE YOK.
HAYAT FISIR FISIR , YUDUM YUDUM , DURA DURA CANIMI YAKIYOR ……’ – FERNANDO PESSOA

fernandopessoa-yeni5

 

fernandopessoa-yeni8

Anabasis (1) ama henüz değil…-ERGİN YILDIZOĞLU

n508942409_141883_6249

(Fotoğraf : NURİ BİLGE CEYLAN – UZAK filminden..)

ANABASİS  (1)  AMA HENÜZ DEĞİL…

Dieses
schmal zwischen Mauern geschriebne
unwegsam-wahre
Hinauf und Zurück
ın die herzhelle Zukunft (2) 

-I-

Adreslerini yitirmiş evlerin soğuk odalarına sığınır artık
Yetmişli yıllardan kalmış kırık melodiler,
Anlaşılmaz söylentilerle dolu sokaklardan kaçarak
Boyunları kırılmış başların kapalı gözlerinden uzakta ölmek için.
Eski tüfeklerin nostaljik ilgisi de koruyamaz onları,
Birileri bazen mırıldansa da nemli gözlerle rakı masalarında
Ya da bir reklam klibine sokuştursa bir başkası.
Arkalarında hiç bir şey kalmaz – Şimdi, Yarın, yıkılmış bir şeydir-
Yalnızca kanıksanan apseler ve “unutmanın tuhaf renkleri”…

Her gece, son kez, yeniden terk edilen bir travesti
Yırtık eteğini çekiştirir bacağındaki çürüğün üstüne doğru
Korkuyla bakarken aynadaki buğulu gözlerine taksi şoförünün
Dışarıda İngilizce reklam panoları, Arapça dualar- “II. Cumhuriyet”
“Bir an evvel eve dönsem… Kurtlar Vadisi. Kaçarsa, Yabancı Damat,…”
“Sigara içsem, dumandan rahatsız olur musun abla?”
Trenler bir ok gibi saplanır kasabanın tedirgin uykusuna
Gittikçe büyüyen, yayılan ve yakınlaşan bozkırdan fırlayarak
Zaten zor uyuyan çocuklar aniden uyanır ağlayarak
Duvarlar kireç rengidir, resim yoktur, yalnızca çerçevesiz aynalar
Ağza alınamaz günahlar işlenir yan odadaki adamın rüyalarında
Kadının solukları giderek hızlanır ve durur, titreşimleri ulaşınca trenin
Siyah bir inciri ısırır yakut gözlü sivri kulaklı siyah bir köpek
Sütünü akıtarak dişlerinin arasından kırmızı toprağın üzerine.

Masadaki adamın yüzünü aydınlattı boş beyaz kağıt
Bu odalar hep alkol, sigara ve biraz da soğan kokardı
Yağlanmaya başlayan saçlarını karıştırırken bir eliyle
Aklı kaleminin ucuna ulaşamadan kaçıp gitti
Bilmediği kadınların nemli, ılık bedenlerine doğru
Ve vakitlerin ne kadar çabuk tükendiğine dair bir şeylere
Halbuki sabaha karşı bile değildi, oda karanlıktı
Perdeyi okşuyordu, uzun etsiz parmaklarıyla
Adamı ve ipi bekleyen erguvan ağacının gölgesi…

(…)

Yazın sonuydu, ama henüz kış değildi.
Gizleyen örten beyaz sessizliğiyle kış…
Üstelik su yoktu ve belki de artık hiç olmayacaktı…

-II-
Sokak lambasının sodyum ışığında
Dans ediyordu, ağzından çıkarken sigaranın dumanı
“Ah! Ruhunun onu çoktan terk ettiğini sanıyordu”
Sonra durdu ve saydamlaştı – ironileri bile yavanlaştı
Bir özne değildi artık, giderek bir bireye dönüştü.
Yıllar önce yola çıktığı limana mı geri dönmüştü?
Ama, bir gemi yoktu orada, demir almayı bekleyen
– Yalnızca katran rengi bir nehir ve tek bir kayık-
Başını kaldırıp da, eğer cesaret edebilirse,
Ufka baktığında, yabancı, yabanıl haritasız bir menzil
Dönüp, arkaya baktığında
Artık ne bir yeri, ne de kimseyi tanıyordu…
“I have neither hope nor trust…

My heart is a handful of dust”(3)

İşte tam da bu noktada başlanır
-Şaşkınlık ve derin bir kafa karışıklığı-
“yukarı doğru ve geriye” sürgünden,
Tırmanmaya yamacı, “yüreği-aydınlık geleceğe” doğru
– Dostluk- dayanışma ve sadakat –
“Ben”i, “Biz”e dönüştürmeyi, ama ayrımı kaybetmeden
“Hep birlikte” Evet “hep birlikte”
ve kaçınılmaz şiddeti baştan kabul ederek (4) .

 

ERGİN YILDIZOĞLU

 
(1) Xenophon, The Anabasis , MÖ 399-401, (On binlerin Dönüşü)Yokuşu tırmanmak, eve dönmek- sürgünden, dönmek üzere gemiye binme. (2) Paul Celan, Anabasis, Die Niemandrose, 1963, Paul Celan Selected Poems (Micheal Hamburger çevirisi) Penguin, 1998 içine, sf 203. Bu dar işaret duvarların arasında/ geçilemez – doğru/ Yukarı doğru ve Geriye/yüreği aydınlık geleceğe doğru. (İngilizce’den benim çevirim).
(3) Alfred Lord Tennyson, Maud, I, II
(4) Paul Celan’ın Anabasis şiırini burada kullanabilmeyi Alain Badiou’ya borçluyum: The Century, Bölüm -8, “Anabasis”, Polity, 2007

erginyildizoglu-1

Eskişehir,Nice,Göteborg

İçi boş elbise poşetleri ,
Elsiz mankenler ,
Boş dolap , binlerce askı ,
Çarşafsız yatak ,
İçinde bir damla içecek su olmayan ev ..

Marketler ,
Kaldırımlar ,
Olabileceğin en kötüsü ,
Pire için yorgan satın almak ,
Sahip olmadığını kaybetmek ,
Üzülmek …

Ben kaybetmeyi arzulayacak kadar
istemiyorsam eğer ,
Hiç istemiyorumdur .

Bir kez olsun düşünmeyi dene ,
Bir kez olsun ekrana değil ,
Toprağa bak ,
Islak .

Peki senin hayatının konusu ne ?

Kendi filmlerinin yıldızları
güzel şarkılarla güneşe yürürken ,
İşsiz bir figüran olarak tek isteğim var .
Önümden geçmeyin .

Şiir :Altuğ Altan

Tutamak Sorunu..- Yusuf Atılgan / AYLAK ADAM

YUSUFATİLGAN-2

‘..

– Ya içmediğin zamanlar ?

– O zaman ararım.

– Hep arayacaksın sen. Ya resim , ya kitap…

– Tutamak sorunu. İnsanın bir tutamağı olmalı.

– Anlamadım.

– Tutamak sorunu dedim. Dünyada hepimiz sallantılı, korkuluksuz bir köprüde gider gibiyiz. Tutunacak bir şey olmadı mı insanlar yuvarlanır. Tramvaylardaki tutamaklar gibi. Uzanır tutunurlar. Kimi zenginliğine tutunur ; kimi müdürlüğüne ; kimi işine , sanatına. Çocuklarına tutunanlar vardır. Herkes kendi tutamağının en iyi , en yüksek olduğuna inanır. Gülünçlüğünü fark etmez. Kağızman köylerinden birinde bir çift öküzüne tutunan bir adam tanıdım. Öküzleri besiliydi, pırıl pırıldı. Herkesin, ‘Veli ağanın öküzleri gibi öküz yoktur’ demesini isterdi. Daha gülünçleri de vardır. Ben toplumdaki değerlerin ikiyüzlülüğünü , sahteliğini , gülünçlüğünü göreli beri , gülünç olmayan tek tutamağı arıyorum : Gerçek sevgiyi! Bir kadın. Birbirimize yeteceğimiz , benimle birlik düşünen, duyan , seven bir kadın!..’

 

AYLAK ADAM – YUSUF ATILGAN (Yapı Kredi Yayınları)

yusufatigan-1

Uzaklıklar, eski denizler..-FERNANDO PESSOA

‘..Sular çağırıyor beni.

Denizler çağırıyor,

BENİ ÇAĞIRIYOR ETE KEMİĞE BÜRÜNEN TÜM UZAKLIKLAR

Ve denizlerin geçmişte yaşanmış bütün çağları beni çağırıyorlar..’

FERNANDO PESSOA

fernandopessoa-1

 

TANIMAYA BAŞLIYORUM KENDİMİ. BEN YOKUM..

 

Tanımaya başlıyorum kendimi. Ben yokum.

Olmak istediğimle başkalarının gözündeki ben..

Arasındaki boşluğum ben.

Ya da o boşluğun yarısı , çünkü orada da hayat var..

Sonunda ben oyum işte.

Işığı söndür, kapıyı kapa, son ver koridorda

Terliklerini sürüklemeye.

Rahat bırakın beni odamda tek başıma..

Aşağılık bir yer bu dünya.

 

(1933)

 

fernandopessoa-2 

TANRILARDAN TEK DİLEĞİM

 

Tanrılardan tek dileğim

Onlardan bir şey istememeyi bağışlamalarıdır bana.

Mutluluk bir yüktür. Talih bir boyunduruk.

İkisi de fazla rahat bir durumun göstergesi.

Ne telaşlı, ne telaşsız, yaşarım ben

Aldırmadan sevinçlere , acılara. 

(1931)

 

BİZ YABANCIYIZ

 

Lidia , hiçbir şey bilmiyoruz biz. Yabancıyız

Nerede yaşarsak yaşayalım. Her şey yabancı,

Ne de konuşan var dilimizi.

Gel biz kendimiz bir sığınak yaratalım,

Ve el çekelim dünyanın incitmesinden, gürültüsünden.

Aşk daha ne isteyebilir başkalarına kapıyı açmamaktan öte?

Bilinmezlikte açıklanan bir giz gibi,

Kutsal bir sığınak olsun bu bize. 

(1932)

 

BENİ UNUTMALARI

 

Tek dileğim tanrılardan beni unutmaları.

Ne üzgün ne de hoşnut, özgür olmak,

Bir hiç olan havaya can veren

RÜZGAR GİBİ ÖZGÜR.

Sevgi de , nefret de arar bulur bizi.

İkisi de baskıyla, her biri ayrı ayrı.

Tanrıların hiçbir şey

Bağışlamadıkları kişi özgür olabilir ancak.. 

(1932)

fernandopessoa-4

 

YİTİRMEK ÜLKELERİ

 

Yola çıkmak ! Yitirmek ülkeleri !

Bir başkası olmak süresiz,

Yalnız görmek için yaşamaktır

Köksüz bir ruhu olmak !

 

KİMSEYE AİT OLMAMAK, KENDİME BİLE !

DURMADAN GİTMEK, SONU OLMAYAN

BİR YOKLUĞUN PEŞİNDE

VE ONA ULAŞMA İSTEĞİ İÇİNDE !

BÖYLE YOLA ÇIKMAKTIR YOLCULUK.

AMA BEN AÇIK BİR YOL DÜŞÜNDEN ÖTE,

BİR ŞEYE GEREK DUYMUYORUM YOLCULUĞUMDA.

GERİSİ SADECE GÖK VE TOPRAK. 

(1933)

 

 fernandopessoa-3

 

UZAKLIKLAR , ESKİ DENİZLER – FERNANDO PESSOA (Türkçesi : CEVAT ÇAPAN)

CAN YAYINLARI – 2009

(CAN YAYINLARINDA diğer FERNANDO PESSOA kitapları : Huzursuzluğun Kitabı , Anarşist Banker)

 

‘‘HER SÖZCÜK FAZLADAN BİR SÖZCÜKTÜR……’’ – E. M. CIORAN

İnsan bir uçurumdur..- CIORAN

cioran-2

‘..Hayat ise sadece kesintilerle mümkündür. İnsanlar bu yolla hayata tahammül ederler, uykunun verdiği kesintiler sebebiyle. Uykunun ortadan kalkması bir tür uğursuz devamlılık yaratır. Tek bir düşmanınız vardır, o da gündüzdür, gün ışığıdır..’

‘..Bir kitabın hakikaten bir yara olması gerektiğine , okurun hayatını herhangi bir şekilde değiştirmesi gerektiğine inanıyorum. Benim kitap yazarken ki fikrim , birinin gözünü açmaktır, onu sopalamaktır. Gazete okur gibi okunan kitapları sevmiyorum : Bir kitap , her şeyi altüst etmelidir, her şeyi sorgulama konusu etmelidir..’

cioran-1

‘..her insanin içinde bir peygamber uyuklar ve o uyandığında, dünyadaki kötülük biraz daha artar..’

‘..her arzunun içinde bir keşişle bir kasap tepişir..’

cioran-3

‘Hiçbir şey eskisi gibi değil; günümüzde bir de insanın benzeri görülmemiş ve akla sığmayan bir değişikliğe uğradığını göreceğiz. Hıristiyanlık hapı yuttu, ama tarih de yuttu. İnsanlık kötü bir yola girdi. Bütün diğer türlerin yerini alan bu insan kaynaşması tahammül edilmez bir şey değil mi ? Sonunda tek ve eşsiz bir metropol olacağız , küresel bir mezarlık.. İnsan kendisini çevreleyen her şeyi kirletiyor ve yozlaştırıyor; önümüzdeki elli yıl içinde kendisi de büyük bir yıkıma uğrayacak..’ (1970 yılında yapılmış bir röportajdan.)

cioran-4 

‘..Yirmi yaşımdayken, gecenin üçünde evden çıkan ve şehirde öyle dolanan bir oğlu olduğu için annem elbette ki ümitsiz bir durumdaydı. Hiçbir şey yapmayan ve okuyan bir oğlu olduğu için. Ama bunun hiçbir anlamı yoktu : Kısacası tam bir başarısızlık örneğiydim. Çok şey vaat etmiş ve hiçbir vaadini yerine getirmemiş bir tiptim. Size bunu söylüyorum çünkü..neyse, göreceksiniz.. Dolayısıyla , yirmi yaşındaydım ve evde annemle benden başka kimse yoktu. Saat öğleden sonra ikiydi – hep saati belirtiyorum, çünkü hayatın olağanüstü anlarında saat önemlidir, kendinde değil, ama benim için önemli-, hatırlıyorum , kendimi kanepenin üzerine attım ve ‘Artık dayanamıyorum!’ dedim. Ve bir Ortodoks papazının eşi olan annem, bana şöyle dedi: ‘Böyle olacağını bilseydim kürtaj yaptırırdım!’ Söylemem gerekir ki bu sözler, beni bunalıma sokmak yerine, bir kurtuluş gibi oldu. Bana iyi gelmişti… Çünkü hakikaten sadece bir kaza olduğumu anladım. Hayatımı  ciddiye almak gerekmiyordu. Kurtarıcı bir sözdü bu. Yalnız , yine de kürtajın ailelerde kabullenilmediği bir dönemdi, gizli saklı bir şeydi. Şimdi bu şeyler normal. Ama yine de , bunu bana bir papaz karısı olan annemin söylemesi… annemin çok zeki bir kadın olduğunu da hemen hemen bu dönemde anladım… Bundan önce hor görüyordum onu. Onu takdir etmeye başlamama iki şey enden oldu : Bir gün bana sadece Bach’ı sevdiğini söyledi (ben de onu büyük bir müzisyen olarak görüyordum) ; bir de kürtaj üzerine o sözü..’

 

cioran-6

cioran-5