Archive for Mayıs, 2009

Özgürlük..

 

ciglik-yeni

 

(Resim : Scream-Çığlık , EDWARD MUNCH)

 

‘……Hiçbir şey istemiyor , hiçbir şey ummuyordum. Hiçbir şeyden korkmuyordum. Bu yüzden özgürdüm. Çünkü yaşamımız boyunca bizi köleleştiren isteklerimiz , umutlarımız , korkularımızdı. Özgürlüğüm onları öfkelendiriyordu. Hala istediğim , hala korktuğum ya da hala özlediğim bir şey kalmış olması hoşlarına giderdi. O zaman bir kez daha köleleştirebilirlerdi……’ Neval El Seddavi (Sıfır Noktasındaki Kadın)

La Haine..

la-haine-1

 

“…ellinci kattan aşağı düşmekte olan bir adamın öyküsü bu;

süratle yere doğru inerken kendi kendine şöyle diyormuş:

buraya kadar herşey yolunda

herşey yolunda

ben zaten düşmüyorum

tırmanıyorum…”

L’Haine (Nefret)

la-haine-2

Seni Günlere Böldüm……

Seni Günlere Böldüm

Seni günlere böldüm, seni aylara
Daha yıllara, yüzyıllara böleceğim
Ve her zaman söyleyeceğim ki beni anla
Böyle eskitilmiş de olsa bu kalbi
Minesi çatlamış bir diş gibi durduracağım karşında.

Şiirler söylenir, şiirler biter
Biz bu sevdayı neresine sakladıktı sen ona bak da
Kahverengi avuçlarına mı gözlerinin
Tam oradan mı kahverengi yağan bir aydınlığa.

Bütün günler yenileşir her bekleyişte
Ve bütün dünler, bütün geçmişler
Kapını açarsın ki bir de, hiç kimseler yok
Çaresiz, benim sana gelişim de hep böyle.

Dün akşama doğru turuncu bir bulut geçti
Sonra bütün bulutlar hep birden geçti
Anılar, anılar, belki hepsi bir kelime.

EDİP CANSEVER

edip-3

Sana Bakmak..

dsc031001

(İkizime..)

SANA BAKMAK 

Göğe bakmak gibi bir şeydi anlaşılan
Açık mavi bir göğe, gündüz yıldızları olan
 
Sana bakmak gölde kayık olmaktı
Kış günü köy evinde soba olmaktı bir de
Yaz günü bir ağacın gölgesinde uyumak
Elma soymak gibiydi, kavun kokusu
İçimdeki hastaneden taburcu olmak
Sana bakmak bana hep iyi geldi
Sanki saç örgüsüydün salkım söğütte
Sana bakmak güzel olan her şeydi
 
Sokak kedisine şefkat, baltalara merhamet
Sana bakmak ağaçlardan yana olmak demekti
Bahçe mahkemesinde nergisin tanıklığı
Yoksul öğrencilere defterlerdi, kalemdi
 
Heyecanını yitirmiş istasyondum belki de
Gelen hiçbir tren beklediğim değildi
Yalnızlığa sarılmaktan kurtuldum
Çünkü yüzüne baktım çünkü yüzün ay
Işıtıverdi birden içimdeki geceyi
 
Sana bakmak yastan çıkıp dörtnala
Lunapark şenliğine geçmekti bir bakıma
 
Teneffüs zili kadar sevimli derslerdi yüzün
Çiçekten karneyle eve dönmekti
Bitmiş gibi konuştum, şaşkınlıktandır
Sana bakmak iyi değil , pekiyi.
ABDULKADİR BUDAK

 

 

SAVRULAN KÜLLERİ ÖMRÜMÜZÜN……

SAVRULAN KÜLLERİ ÖMRÜMÜZÜN

  

Bir kızın kocaman gözlerinde gördüm 
bulutların dağlara sessizce çöküşünü 
Çocuksu susuşları gördüm, kırılan sevinci 
Ve kalbimi puslu yamaçlardaki pusulara saldım 
çobanlar çoktan inmişlerdi ovaya 
bense yapayalnız bir ağaçtım doruklarda

dsc03724 

 

Harelenen sularda bir yanık kokusu 
ve uzun boyunlu bir kızın gülümseyişi 
Işık zamana bağlı zamansa onun 
kocaman gözleridir artık 
Anladım tarih de yazılmaz 
bir aşkın sayfalarına düşmüyorsa gün 

 

Yalnızdım, yapraklarım dökülmüştü bir bir 
deryalara savrulup çöllere düşmüştü 
Bir duman tütüyor yine hangi kent yandı 
hangi sokakta vuruldu sevgilim 
Bir demet menekşe bir avuç toprak 
burkulan bir yürek miyim hep 

 

Sesimde bir yanma bir kekrelik 
uzayıp giden bir çöl yalnızlığı 
Gazeteleri okumuyorum başım dönüyor 
sulanmamış çiçekler gibi kuruyor her şey 
her şey bir yolculuğun hüznünü taşıyor 
gidip de gelmemek üzere bütün yüzler 

 

Puslu yamaçlarda bir çakal gölgesi 
bir dağ suskunluğu yürüyor kentlere 
yenilen biz miyiz yoksa aşklar mı 
bir kızın kocaman gözlerinde görüyorum 
savrulan küllerini ömrümüzün 
Bu kenti ayrılıklar yıkacak birgün biliyorum

 

Ölümden şikâyeti yok ölüp gidenlerin 
ama bir kızın kocaman gözlerinde yangınlar çıkıyor 
Acılar dehşetli kinlendiriyor beni 
Kabarıp duruyor içimde, kabarıp duran bir okyanus 
yurdumu arıyorum batık bir tekne değilim 
yurdumu arıyorum kızgın küller ortasında 

 
 
AHMET TELLİ

Onlar da olmasalar benim gayrı kimim var ?

YAPRAK DÖKÜMÜ

Sararıp dökülmeden önce kızaran yapraklar ki onlar
Şan verdiler ortalığa bütün bir sonbahar

Mevsim dönüp de yeniden yeşermeye başlayınca rüzgâr
Çıplağında o atın yine onlar koşacaklar
O çocuklar
O yapraklar
O şarabî eşkiyalar

Onlar da olmasalar benim gayrı kimim var?

CAN YÜCEL

Muhsin Bey……

Muhsin Kanadıkırık : – Ee hani ben kazanmıştım…… peki hepsini sana bırkatım……Haklsın ben bu işi beceremiyorum. Bunlar benden çok sana layık……………………

…………………………………………………………………

Mıhsin Kanadıkırık : – Ne kadar sürer ki bu kaçış. Yoruldum artık……Bu işin bedelini ödemek lazım…… Haa bir de çiçeklerimi sula emi……Sularken konuş onlarla , seni duyarlar……

SALVA MEA……

faithless-2

 

 

SALVA MEA – FAITHLESS

 

HOW CAN I CHANGE THE WORLD IF I CAN’T EVEN CHANGE MYSELF?
HOW CAN I CHANGE THE WAY I AM?
i don’t know, i don’t know.
i take a look at the world behind these eyes,
every nook, every cranny reorganize,
realize my face don’t fit the way i feel.
what’s real?
i need a mirror to check my face is in place,
in case of upheaval, fundamental movement below,
what’s really going on i wanna know,
but yo’, we don’t show on the outside, so slide.
just below my skin i’m screaming…
i need a mirror for my spirit,
yeah, can you feel it?
when i get deep, wanna hear myself sleep,
not drowning, tumbling around and around in the voices
like a crowd in my head so loud,
i wonder what it’s like to be dead,
i hope it’s quiet, noise in my head like a riot,
any remedy you have for me i’ll try it.
just below my skin i’m screaming…
i’m going deep, so deep that i can’t sleep,
the pills ain’t cheep but the bills are steep,
so i lift up with a booze and a slpiff,
try to snooze,
but who’s dreaming is this is it win or loose,
put down the drink, try not to think,
let it go, fundamental movement below,
IN YO’, REALITY IS DREAMING,
JUST BELOW MY SKIN I’M SCREAMING…

 

Faithless

François Truffaut – Filmografi

400 DarbeLes 400 coups (1959): Jean-Pierre Léaud

Piyanisti Vurun – (Tirez sur le pianiste) (1960): Charles Aznavour

Antoine et Colette (1962): Jean-Pierre Léaud

Unutulmayan Sevgili – (Jules et Jim) (1962): Jeanne Moreau, Oskar Werner

Yumuşak Ten – (La Peau douce) (1964): Jean Desailly, Françoise Dorléac

Değişen Dünyanın İnsanları – (Fahrenheit 451) (1966): Oskar Werner, Julie Christie

Siyah Gelinlik – (La mariée était en noir) (1968): Jeanne Moreau, Charles Denner

Çalınmış Buseler – (Baisers volés) (1968): Jean-Pierre Leáud, Claude Jade

Evlenmekten Korkmuyorum – (La Sirène du Mississippi) (1969): Jean-Paul Belmondo, Catherine Deneuve

 L’Enfant sauvage (1969): Jean-Pierre Cargol, François Truffaut

Domicile conjugal (1970): Jean-Pierre Léaud, Claude Jade

Les deux anglaises et le continent (1971): Jean-Pierre Léaud

 Une belle fille comme moi (1972): Bernadette Lafont, Charles Denner

Güneşte Gece – (La nuit Américaine) (1973): Jean-Pierre Léaud, Jacqueline Bisset

 Adele H’nın Öyküsü – (L’Histoire d’Adèle H.) (1975): Isabelle Adjani, Bruce Robinson

 L’Argent de poche (1976): enfants

 L’Homme qui aimait les femmes (1977): Charles Denner, Brigitte Fossey

Yeşil Oda – (La Chambre verte) (1978): François Truffaut, Nathalie Baye

 L’amour en fuite (1979): Jean-Pierre Léaud, Claude Jade

Son Metro – (Le dernier métro) (1980): Catherine Deneuve, Gérard Depardieu 

 Komşu Kadın – (La Femme d’à côté) (1981): Gérard Depardieu, Fanny Ardant

Neşeli Pazar – (Vivement dimanche!) (1983): Fanny Ardant, Jean-Louis Trintignant

 

truffaut-6

BEN SENDEN ÖNCE ÖLMEK İSTERİM……

nazim-1 

 

 

BEN SENDEN ÖNCE ÖLMEK İSTERİM

ben,
senden önce ölmek isterim.
gidenin arkasından gelen
gideni bulacak mı zannediyorsun?
ben zannetmiyorum bunu.
iyisi mi beni yaktırırsın,
odanda ocağın üstüne korsun
içinde bir kavanozun.
kavanoz camdan olsun,
şeffaf, beyaz camdan olsun
ki içinde beni görebilesin
fedakarlığımı anlıyorsun,
vazgeçtim toprak olmaktan,
vazgeçtim çiçek olmaktan
senin yanında kalabilmek için.
ve toz oluyorum
yaşıyorum yanında senin.
sonra sen de ölünce
kavanozuma gelirsin
ve orada beraber yaşarız
külümün içinde külün.
ta ki bir savruk gelin
yahut vefasız bir torun
bizi oradan atana kadar…
ama biz o zamana kadar
o kadar karışacağız ki
birbirimize
atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz
yan yana düşecek.
toprağa beraber dalacağız
ve bir gün yabani bir çiçek
bu toprak parçasından nemlenip filizlenirse
sapında muhakkak
iki çiçek açacak:
biri sen
biri de ben.
ben
daha ölümü düşünmüyorum.
ben daha bir çocuk doğuracağım
hayat taşıyor içimden,
kaynıyor kanım.
yaşayacağım, ama çok, pek çok
ama sen de beraber
ama ölüm de korkutmuyor beni,
yalnız pek sevimsiz buluyorum
bizim cenaze şeklini.
ben ölünceye kadar da
bu düzelir heralde.
hapisten çıkma ihtimalin var mı bu günlerde?
içimden bir şey
belki diyor…

 

NAZIM HİKMET